Gözlerini kırpıştırarak açtı ve gün ışığına karşı yüzünü buruşturup tekrardan kapattı. Gözlerindeki yanma hissi geçtiğinde göz kapaklarını bir kez daha aralamış ve uykulu bir şekilde gerinip esnemişti. Derin bir nefes verdiğinde ise kendi yatak odasında olmadığı kafasına bir anda dank etti.
Tedirgince yattığı yerden doğruldu ve ardından buraya nasıl geldiğini sorguladı. Ama ne kadar düşünürse düşünsün yine de en son hatırladığı şey evinin yakınlarındaki bara gidip ardından da Yoongi'yi çağırmasıydı. O anda o kadar üzgün ve çaresizdi ki, Seokjin'e en yakın olan kişilerden biriyle olmak ona iyi gelecek tek şey gibi gelmişti. En azından gerçekten de ayrılıp arkadaş kalmayacaklarını ona söyleyecek birileri psikolojisi için doğru bir seçimdi. Bu kişi de Seokjin'in bir numaralı arkadaşı Yoongi'ydi.
Namjoon onu ararken bu kez hiç rahatsız olmamıştı. Aksine Yoongi ona nedensiz bir güven vermeye başlıyor gibi görünüyordu. Bu zamana kadarki iletişimleri göz önüne alınacak olursa eğer, bu çok daha iyi bir başlangıç sayılırdı. Böylelikle Yoongi'yi arayarak, hem Yoongi ile olan sorunların üstesinden gelmek için bir adım atmış olacak -bu durumun Seokjin'in gözünde artı puan almasını çaresizce umuyordu- hem de Seokjin hakkında ondan yardım isteyecekti. Böylece Yoongi ile olan ilk arkadaşça buluşmaları da gerçeklemiş oldu.
Namjoon ilk dakikalarda son derece normaldi. İçki sipariş etmişler ve biraz da sohbet edip havadan sudan konuşmuşlardı. Çok geçmeden sohbet konusu ikisinin de bildiği üzere Seokjin'e kaydığında ikisi de buna şaşırmamış görünüyordu. Namjoon oldukça çaresizdi ve suçlulukla karışık özlem duygusu da giderek bastırıyordu. Yoongi onu her ne kadar teselli etmeye çabalasa bile gecenin sonunda Namjoon, masadaki bomboş içki şişesi yığını ve dönmeyen diliyle bağıra çağıra Seokjin'e olan aşkını ve özlemini anlatmaya çoktan başlamıştı.
Namjoon'un aşkını haykırma içgüdüsü giderek daha da şiddetlendiğinde Yoongi en sonunda onu da alıp bardan çıkmak zorunda kaldı. En başta Namjoon'u arabasına bindirip, evine bırakmak için direksiyon başına oturmuş ve daha sonrasında ise aklına gelen fikirle birlikte kendi evinin yolunu tutmuştu.
Yoongi, Seokjin'i iyi tanırdı. Her ne kadar sinirli olsa bile, arkadaşının kendi içinde büyük bir savaş yaşadığına ve vicdan yaptığına emindi. Seokjin kolay kolay sinirlenmezdi, evet. Ama kolay kolay sevdiği birini hayatından çıkarmazdı da.. İçindeki merhamet duygusu her zaman sinirine karşı galip gelmişti. Hatta bazen bu merhamet duygusu canının yanmasına bile sebep olmuştu. Böyle zamanlarda ise Yoongi devreye girer ve Seokjin'i üzen kişiyi kendi yöntemleriyle üzerdi.
Arabayı park edip, sevgilisini avaz avaz sayıklayan Namjoon'u eve getirirken bu işin çözüleceğini adı gibi biliyordu. Seokjin deli gibi kızgın olsa bile hiç kimseyi bu halde sokağa atamayacak kadar yumuşak kalpli biriydi. Hele ki o kişi Namjoon olursa, Seokjin'in yumuşamaktan başka çaresi de kalmıyordu tabi. Nitekim de öyle oldu. Seokjin, Namjoon'u o halde görür görmez saniyeler içinde yelkenlerini suya indirmişti. Fakat sabah uyanıp, yatak başlığına yaslanarak baş ağrısıyla yüzünü ovuşturan Namjoon, gece olan biten her şeyden bihaberdi.
Kapı hafifçe açıldığında düşünce denizinden sıyrılıp oturduğu yerden sıçradı ve ardından odaya giren Seokjin'i gerginlikle süzdü. Seokjin ona hiçbir şey söylememiş ve hatta yüzüne bile bakmadan ilerdeki komodine doğru ilerlemişti. Namjoon'un kalbine o anda sanki kocaman bir öküz oturdu ve ardından yüzünü üzgünce sıvazladıktan sonra cılız bir ses tonuyla mırıldandı.
"Günaydın."
Seokjin komodini karıştırırken hiçbir yanıt vermemişti. Namjoon ise o sırada dün gece neler yaşandığını hatırlamak için beynini patlatırcasına hızlıca düşünüp durmakla meşguldü. Saniyeler içinde beyninden onlarca düşünce geçip giderken, dün gece ile ilgili hiçbir şey hatırlayamaması kaderin ona bir oyunuydu sanki.