Namjoon yattığı yerde yavaşça kıpırdandı ve ardından derin bir nefes bıraktı. Birkaç saniye sonrasında ise saçlarında kuş kadar hafif bir baskı hissetmişti. Namjoon bu baskıyla birlikte bir kez daha kımıldandı ve hemen sonra gözlerini yavaşça araladı.
Gözlerindeki bulanıklık kaybolup görüşü netleştiğinde yapabildiği tek şey gülümsemek olmuştu. Sonuçta hangi insan kendisine muhteşem kahve rengi gözleri ve hafif pembeleşmiş yanakları ile bakan bir Kim Seokjin'e karşı koyabilirdi ki?
Namjoon kesinlikle karşı koyamayan taraftaydı. Zira Seokjin ona doğru eğilmiş, yüzündeki tatlı ifadeyle birlikte uzun parmaklarıyla saçlarını okşarken Namjoon deyim yerindeyse mest olmuştu.
"Günaydın koca bebek." diye mırıldandı Seokjin son derece şefkatli ses tonu aralarındaki sessizliği doldururken. Bunu söylerken de sol eli hala Namjoon'un saçlarını okşamaya devam ediyordu.
Gri saçlı olan istemsizce gözlerini kapatıp, kendisini memnuniyetle sevgilisinin şefkatli parmaklarına bırakmayı tercih etmişti. İçinden geçirebildiği tek şey ise, zamanın sıkışıp tam da bu anda kalması ile ilgili delice bir istekti. Namjoon sonsuza kadar bu parmakların dokunuşuyla yaşayabilirdi. Başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktu.
"Günaydın." diye cevap verdi gözlerini açmadan hemen önce uykulu ve boğuk sesiyle. Ardından gözleri yeniden ışığa kavuşmuş ve Seokjin'in güzel yüzü gününü yeniden aydınlatmıştı. Her zaman olduğu gibi..
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu Seokjin ilgili gözleri Namjoon'u süzerken. Sol eli gri saçlı olanın saçlarından usulca hareket edip biraz daha aşağıyı, Namjoon'un dev gamzelerinden bir tanesinin gizlendiği sol yanağını bulmuştu. Baş parmağı o yanağı yavaşça okşar okşamaz, çukurlaşan gamzeler Seokjin'e kendilerini sabırsızca gösterdi. "Daha iyi misin?"
Dün gece yaşanan panik ve biraz da endişe dolu anlardan sonra Seokjin ve Namjoon eve tam olarak sabaha karşı üç gibi dönmüşlerdi. İkisi de oldukça bitkindi ve kendilerini sessizce yatağa atıp uyumaktan başka bir şey yapamamışlardı.
"İyiyim." dedi Namjoon güven veren bir gülümsemeyle birlikte. Sağ eli, sol yanağında gezinen parmakları kavramış ve ardından sevgilisinin ince bileğine bir öpücük kondurmuştu. "Merak etme."
"Biraz daha uyumak ister misin?"
"Saat kaç?"
"10'a geliyor."
"Annenler çoktan uyanmıştır." diye yanıtladı Namjoon yerinden hafifçe doğrulup oturarak. Ancak o zaman Seokjin'in pijamalarını giymediğini ve kendisinin aksine gayet uyanık olduğunu fark edebilmişti. "Sen de çoktan uyanmışsın."
"Yarım saat kadar önce." diye yanıtladı Seokjin. Bunun üzerine Namjoon esnemişti.
"Neden beni de uyandırmadın?"
"Çünkü oldukça bitkindin. Dinlenmeye ihtiyacın vardı." diye yanıtladı Seokjin gülümseyerek. Daha sonra da yüzünü muzip bir parıltı ele geçirmişti. Namjoon bu bakışı biliyordu. Seokjin ne zaman bu ifadeye bürünse Namjoon'la uğraşmaktan geri kalmazdı. "Ayrıca tıpkı uyuyan güzel gibiydin."
Namjoon onun bu tanımlamasına gözlerini devirip güldü. Seokjin ise muzip bakışlarını ondan hala çekmemişti.
"Yoksa Pamuk Prenses mi demeliyim?"
"Pamuk Prenses?" diye sordu Namjoon tek kaşını kaldırıp kendisini işaret ederek. Bu hareketi Seokjin'in koca bir kahkaha atmasına neden olmuştu.