Yeni bölüm yakında.
Yorumlarınızı bekliyorum. Herkese cevap veriyorum ve yorumları dikkate alıyorum.
Bir saatten biraz daha fazla yol gittikten sonra ormanlık bir alana geldik. Sanırım İstanbul'a yakın olan ormanlardan biriydi. Ama hangisi olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Tek bildiğim karşıya geçmediğimize göre hala Anadolu yakasında olduğumuzdu. Kısa sürede arabayı uygun bir yere park etti ve indi. Bende peşinden indim. Geldiğimiz yer Amerikan dizilerinde olduğu gibi, kasabanın yanındaki başıboş ormanlardan değildi. Şu an gece olduğu için kimse olmasa da sabah olduğunda insanların dolduracağı bir yere benziyordu.
"Neden buraya geldik?" diye, sordum.
"Ormana ihtiyacın var." dedi.
Karanlık olduğu için etrafı göremiyordum. Eray'ın peşine takılmış, elimden geldiğince takip etmeye çalışıyordum.
"Burası insanların sık sık geldiği bir yere benziyor." dedim.
"Geceleri kimse olmaz. Hem biz insanların gitmeyi tercih etmediği bir kısmı kullanacağız." dedi.
Endişeyle, "Ya kamera varsa." dedim.
Sert bir tonda, "Burada tanıdıklarım var. Senin gibi çömezleri getiriyorum. Problem yok." dedi.
Konuşurken patika yola çıktık. Yolun iki tarafı da ağaçlarla kaplıydı. Karanlık, ağaçlar, orman ister istemez ürküyordum. On, on beş dakika kadar yürüdükten sonra, acayip derecede susadım. Eray yanına çanta almıştı. Ben de şansımı denemeye karar verdim.
"Fazla suyun var mı?" diye, sordum.
Elini çantasına sokup, içinden büyük bir şişe çıkardı.
"Al benimkini iç." dedi.
Hemen şişeyi alıp, içtim. O kadar hızlı içmiştim ki kalp atışlarım bir anda tavan yaptı. Şişeyi Eray'a geri verip, bir süre derin nefesler alarak kendimi toplamaya çalıştım.
"Teşekkürler." dedim.
O ise, "İyi misin? Su içtikten sonra... Kalp atışın çok hızlı ve sesli." dedi, tam olarak cümle kurmayı başaramadı.
Elimi göğsümün üstüne koyduğumda, yavaşlamaya başladığını hissettim.
"Çok hızlı içtim, sanırım." dedim.
Bir süre bekledikten sonra, "İyi, yürümeye devam et." dedi.
Tekrar yürümeye başlayalı beş dakika geçmemişti ki, Eray ormana daldı.
"Ne kadar yürüyeceğiz?" diyerek, yakındım.
Ama Eray bana cevap vermedi. Ormanlık alan büyük kalabalık ağaçlardan oluşuyordu. İlk girdiğimizde birkaç masayla karşılaşsak bile, şu an gördüğüm ya da görmeye çalıştığım tek şey birbirine benzeyen ağaçlardı. Kollarımla denge sağlamaya çalışarak Eray'ın peşinden gidiyordum. Birkaç kere tökezlesem de kalkmayı başardım. Kendimi dağları, yamaçları aşıyor gibi hissediyordum. Doğayla olan ilgim, Into the Wild filmiyle sınırlıydı ki, onun sonu da pek iyi bitmiyordu. Sonunda olan oldu ve yukarıya doğru adım atmamla, ayağım kaygan bir zemine denk geldi. Düştüm ve birkaç tur geriye yuvarlandım. Ben düzelmeye çalışırken Eray pek umursuyor gibi değildi. Bileğim, kolum düşmenin etkisiyle acıyordu. Acıyla bağırmam sonunda Eray'ın ilgisini çekti ve dönüp yanıma geldi.
"Ciddi misin? Daha yürüyemiyorsun bile. Önüne bakmıyor musun?" dedi.
"Önüme bakıyorum da bir şey gördüğüm yok ki!" dedim, acının verdiği etkiyle bağırarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yürüyenler
ChickLitNida isteği dışında kurtadama dönüştürülmüş genç bir kızdır. Isırıldığından bu yana kendisini insanlardan uzak tutmaya çalışarak hayatına devam etmektedir. Fakat hiç beklemediği bir anda kendisini büyük bir savaşın içinde bulur. Bu savaş ona kendisi...