GÜN DOĞUMU

2.2K 216 402
                                    

Yeni bölüm yakında.

Beğenmediğiniz kısımları yorum olarak ya da özelden bana yazabilirsiniz. Herkese cevap veriyorum ve yorumlarınızı dikkate alıyorum.

İyi okumalar.

Günün ilk ışıkları beni insan formuna dönüştürdü. Kurt formundayken uyumak çok zor olduğundan hala uykum vardı. Ellerimle gözlerimi ovuşturdum ve ayağa kalktım. Çıplak olmak beni bir saniyeliğine de olsa üşüttü. Tüm vücuduma iğneler batıyor gibiydi ve felaket açtım. Açlığımın eskiden kalma bir kurt adam iç güdüsü olduğunu düşünüyordum. Her dönüştüğümde ise daha aç oluyordum. Bu beni gitgide korkutuyordu. Ben de Supernatural'dan öğrendiğim bir şeyi yaparak açlığımı gidermeye başladım. Bu dana yüreğiydi. Ama sonra fark ettim ki önemli olan etin türü değil çiğ olmasıydı. Buzdolabının kapağını açtığımda yüzüme vuran soğukluk beni rahatsız etti. Ama gördüğüm şey bu rahatsızlığımı hemen unutturdu. Çünkü birkaç farklı türde et beni bekliyordu. Çok da zengin olmadığım için çoğunluğu sakatattı. Başta iğrenç olacağını düşünmüştüm ama beni yanılttılar. Hepsi gerçekten çok lezzetliydi. Bugün ki menü ise böbrek ve beyinden oluşuyordu. Gitgide iştahım arttı ve dayanamayarak beyini avcumun içine aldım. Aldığım ilk ısırık beni biraz olsun rahatlattı. Kısa sürede yiyip bitirdim. Sonraysa diğer beyni elime aldım. İki hamlede hepsini yuttum. Koyun beyni olduğundan çoğunlukla birkaç tane yerdim. Bugün de iki yeterliydi. Bende böbreğe geçtim. Böbreğin yapısı beyne göre çok daha farklıydı. Yerken kollarımdan aşağıya kan damlamıyordu elbette ama bu durumun kanlı olmadığı anlamana da gelmiyordu. Çiğ et yemek lastik ya da dişlerimizin arasına aldığımız çekiştirerek koparttığımız jelibonları yemeğe benziyordu. Ama çok lezzetli bir jelibon. Böbreği yediğimde buz dolabının kapağını sertçe kapattım. Yerdeki birkaç damla kanıda tezgahın üzerinde duran havlu kağıttan bir parça alarak temizledim. Mutfak kasvetli ve küçük bir yerdi. Çiş renginde tezgahı normal olduğum günlerde iştahımı kapatıyordu. Kırık dökük birkaç tane de dolap vardı. Yerde iğrenç küçük pis bir fırın, ona karşısında eşlik eden eski bir çamaşır makinesi ve karşımda duran ailemin eski buzdolabı. Gerçekten uyum içindeydiler. Ama buradaki işim bitti. Ben de banyoya geçtim. Duşa kabin sürgülü kapağı olanlardandı ve bir tarafı kırılmıştı. Ama hala kapanıyordu. Bende hızlı bir şekilde duş alacağımdan hemen yukarıya bir adım atarak içine girdim. Saçımı biraz ıslattıktan sonra yerde duran yeşil çaylı şampuanı kafama boca ettim. Yeşil çay kokusunu hep sevmişimdir. Lisedeyken yeşil çaylı bir parfüm kullanıyordum. Ben güzel olduğunu düşünsem de arkadaşlarımdan biri ahır gibi koktuğunu söylemişti. Hala ona anlam veremiyorum. Tırnaklarımla bir süre kafamın derisini kazıdıktan sonra saçımı duruladım. Saçım çok uzun olmadığından bir kere yıkamanın yeterli olduğunu düşünüyordum. Elimi duvarda asılan kahverengi ama daha çok sütlü kahve gibi bir renge sahip olan lifime attım. Şampuanın birazını da ona döktükten sonra vücudumu iyice köpürttüm. Tekrar durulandığımda kısa sürede işimi bitirdiğim için mutlu oldum. Duşa kabinden çıktım ve kapının arkasına asmış olduğum bornozumu üstüme giyindim. Saçımı da havluya sardım. Bornozum beyaz ve çok kalındı. Neredeyse yere kadar uzanıyordu. Tuvaletin ışığını kapatıp odama doğru yürürken dün yere attığım pijamalarım ayağıma dolandı. Onları ayağımla sürükleyerek kirlileri attığım yere götürdüm. Sonunda uyuyabilirim, diye düşündüm. Kendimi yatağıma attım. Kısa sürede uykuya dalmış olacağım ki beni tekrar uyandıran şey evin içinde bir yerler de çalan telefonumun sesiydi. Kısa bir arayıştan sonra telefonumu salondaki koltuğun üstünde buldum. Arayan Bulut'tu. Hemen telefonumu açtım ve konuşmaya başladım.

"Ne oldu?"

Bulut sakin ses tonunu kullanarak, "Gelmeyecek misin?" diye sordu.

Sorusu beni şaşırttı.

Gece YürüyenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin