ÜNİVERSİTEDE ARAYIŞ

85 17 9
                                    

Yorum ve vote olursa yeni bölüm hızlı gelir!

İYİ OKUMALAR...

Eray, Azra ve bana verilen yeni görev, üniversiteli birkaç kızı emen vampirle alakalıydı. Tek yapmamız gereken koca kampüste çaktırmadan dolanarak bu vampiri bulmaktı. Üçümüzün de sahte kimlikleri vardı ve ben komik bir şekilde mimarlık öğrencisiydim. Azra işletme Eray'sa endüstri mühendisliği bölümündeydi.

Okula vardığımızda devlet üniversitesiyle, vakıf üniversitesinin farkını anlamış oldum. Devasa bir kampüsü vardı. Binalar fakülte fakülte ayrılmıştı. Yaz okulu olmasına rağmen etraf tenha değildi. Çimenlerin üstüne yayılanlar, kafeleri dolduranlar... sanki, millet piknik yapıp eğlenmeye gelmişti.

Azra'ya dönüp, "Benim okul böyle olsaydı, hiç devamsızlık yapmazdım." dedim.

Azra yüzündeki gülümsemeyle beni yanıtladı.

"Bunlar zengin."

Başımla onu onayladım. Bu sırada 2 metre uzağında yürümeye çalıştığım Eray konuştu.

"Herkes kendi bölümüne gitsin etrafı biraz dolanın, koklayın. Bir şey olursa ararsınız."

Eray ondan uzak durmaya çalıştığımı fark etmişti. O da bana karşı tuhaf davranıyordu ama yapacak bir şey yoktu. Şimdi onu düşünmemeliydim. Tek yapmam gereken vampiri bulup, bu aptal görevi tamamlamaktı. Azra'yla vedalaştıktan sonra bir süre etrafta sersem sersem dolandım. Gerçekten büyük bir yerdi ve kesinlikle yeterli tabela yoktu.

Sonunda mimarlık fakültesi yazısını görünce, o yöne doğru koşmaya başladım. Bina yeni gibi gözüküyordu ama bir yandan da yıllardır oradaymış gibiydi. Sanki eski bir fabrikanın iyi bir restorasyondan geçmiş halini anımsatıyordu. Merakıma yenik düşüp içeri girdiğimdeyse daha da farklı bir dünyayla karşılaştım. Bir yandan kaotik bir yerdi, bir yandan ise sanki kendi içinde bir düzene sahipti. İçerisi karanlık bir ağaç evi anımsatıyordu. Dört katlıydı, asansör göremedim fakat her kata çıkan demir merdivenler vardı.

Etrafı iyice dolandım. Sınıfların çoğunluğu ufaktı, içerideyse tek kişilik sıralar ya da çizim yapmak için kullandıklarını düşündüğüm büyük masalar vardı. Derslerden birine dalmadım fakat kapıdan da olsa her sınıfı kokladım. Vampir dostumuza ait bir koku yoktu. Hatta tuhaf, başka bir canlıya ait olduğunu söyleyen herhangi bir ibare de yoktu. Herkes insan gibi gözüküyordu. Ya arkadaşımız mimar değildi ya da bugün okulu kırmıştı.

Sıkıntılı bir ruh haliyle binadan çıktım. Kimse beni aramadığı için gidip, birkaç binayı daha gezmeye karar verdim. Bu şekilde okulun yarısından çoğunu dolanmış oldum. Telefonumun sesiyle sanki dünyaya döndüm. Baktım, tilki yazıyordu. İsteksiz bir şekilde açtım.

"Ne oldu?" diye, sordum.

"Tüm okulu dolandım. Bir durum yok. Girişin oradaki kafeye gidiyorum. Gel!" dedi ve telefonu kapattı.

Söylenerek girişe doğru yola koyuldum. Maden tüm okulu kendisi gezecekti, neden bize de aynısını yapmamızı söylediğini anlayamıyordum. Birkaç kez kaybolduktan sonra kafeyi buldum. Eray ve Azra çoktan gelmiş oturmuşlardı. Yanlarına geçtim.

"Bir şey buldunuz mu?" diye, sordum.

Eray, "Yok, dedik ya!" diyerek, yanıtladı.

Umursamamaya, cevap vermemeye çalıştım. Bana karşı ilk karşılaştığımız günlerdeki gibi davranıyordu. Düşününce o günden bugüne davranışları ne oranda iyileşmişti, o da muammaydı.

Önümde duran kahveyi elime aldım ve kokladım.

Sonra, "Bu benim mi?" diye, sordum.

Yanıtlayan Azra oldu.

"Evet, sevdiğinden acı, tatsız, anlamsız..."

Sert ve acıydı. Aslında kurt adam olduktan sonra içecekler beni büyük oranda etkilemeyi bırakmıştı fakat tadını sevdiğim için hala içiyordum.

Ben onu dinlemezken Azra birçok saçma anı ve olay anlattı. Bu kızın çenesinin bir sonu yoktu. Bu kadar çok konuştuğunda ondan nefret ediyordum. Dinliyor gibi yapıp, onaylamam gerekiyordu. Benim onu dinlemediğim aşikardı, Eray'sa çok farklı bir dünyada gibiydi. Bana tuhaf, anlatamadığım, tiksinir gibi bir ifadeyle bakıyordu. Ona her zaman davrandığımdan aşırı faklı davranmıyordum. Sadece daha az konuşmaya başlamıştım ama o sanki ona bir şey yapmışım gibi gözlerini bana dikmişti. Gerçekten rahatsız ediciydi. Daha fazla bu şekilde oturmaya katlanamıyordum. Ayağa kalkmaya çalıştığımda, beni kolumdan yakaladı ve yerime oturttu. Sonraysa konuştu.

"Otur. Adam en son çıkanların peşinde, unuttun mu?"

Olay çıkartmayacaktım. Sakince cevap verdim.

"Biraz yürüyeyim. Hava da kararıyor, etrafı dolanırım. Belki ortaya çıkar. Bu benim görevim. Hatırladın mı?"

Cevap vermedi. Bende kalktım ve kapıya yöneldim. Bu sırada Azra'da peşime takıldı.

"Ben seninle geleyim. Bir şey olursa yardım ederim." dedi.

'Siktir! yerine otur. Bir saattir, beynimi siktin zaten diyecektim.' Ama onun yerine kibarca, "Olur." dedim.

Kafeden biraz uzaklaşınca Azra'nın sorular başladı.

"Eray'ın nesi var? Artık iyi anlaşıyor gibi gözüküyordunuz."

Düşünmeden yanıtladım.

"Bilmiyorum, anlamadım."

Dönüp, aptal bir ifadeyle yüzüme baktı ve konuşmaya devam etti.

"Ben bu Eray'ı zaten hiç çözemedim. Çağrı gibi değil, Çağrı iyi kalpli, kibar, herkesle de çok iyi anlaşıyor. Bu bir tuhaf.

Bıraksam Nida Çağrı'ya methiyeler düzecekti. Oysa Çağrı Nida'ya hep kaba ve kötü davranıyordu.

"Böyle düşünmene şaşırdım." dedim.

Hemen sordu.

"Neden?"

Biraz düşündükten sonra, geveleyerek de olsa yanıtladım.

"Sana karşı biraz sert olduğunu düşünüyordum ondan."

Gülmeye başladı. Şaşırdım, çünkü Çağrı onu kovaladıktan sonra yüzünde hep ağlayan bir ifade olurdu.

"Sanırım benden pek hoşlanmıyor." dedi.

Onu avutacak halim yoktu. Gerçekten de Çağrı Azra'dan nefret ediyor gibiydi. Ona yalan söyleyemezdim. Bu nedenle konuyu değiştirip, şöyle bir şey söyledim.

"Aslında Eray'da iyi kalpli biri. Sadece yaşadıklarına Çağrı'ya karşın daha sert tepkiler veriyor."

Ben daha cümlemi tamamlayamadan Azra hiç beklemediğim bir şey saçmaladı.

"Sen bu Eray'ı seviyorsun."

BÖLÜM SONU

Gece YürüyenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin