Donuk bir süre duraksadıktan sonra derin bir nefes almıştı. Ardından "Oh be." dedi. Ben bunu duyunca sinirlenerek "Yok artık ne sanıyordun ki sana aşık olduğumu ya da seninle beraber olmak istediğimi falan mı sanıyordun?" dedikten sonra yine her zamanki gibi o salak sırıtışını yapmıştı. Ardından : "Yani ben sen öyle söyleyince..." dediği sırada sözünü kestim: "Ne ben öyle söyleyince? " dedim. O da uflayarak: "Tamam ya. Öyle düşünmemen iyi olmuş. Yoksa sana yazık olurdu. Çünkü ben senin duygularına karşılık veremem." dedi ve bir an için omzuma koyduğu eli çekti ve eve girdi. Ah havalara bak haspam kendini ne sanıyorsa diye içimden geçirdim.
Ona karşı sinirim her nefes alışımda artıyordu sanki nefes değil de sinir alıyordum. Ama kendimi sakinleştirmek için yeni methodlar denemeye başladım. Ne yazık ki pek sakin bir karaktere sahip değildim. İlk methodum iyi tarafından bakmaktı olaya daha doğrusu "Hüsn-ü zan" etmek. Hemen uygulamaya geçtim. Ya Sezen sakin ol! Anlaşılan egosundan ötürü bir anlık gaflete düşüp ona karşı duyguların falan olduğunu sanmıştı. Ama tabi ki de öyle bir şey düşünmüşse yanılmıştı. Donuk kimdi ben kimdim. Ben bakmazdım ki ona . Evet bu sefer yaramıştı bu method. Yaramıştı derken en azından onu öldürmemi engellemişti. Ama olsun bu da bir şeydi. Öldürme isteğimi nihayet bu methodla bir kenara atıp sinirle onu takip etmiştim. Eve girdiğinde direk odasına çıkmıştı. Yani niye benden kaçar gibi gitmişti ki sanki ben ona ne yapmıştım. Hiç...
Kerem'in ağzından
Sezen lafını bitirir bitirmez kendimi eve, kendi odama atmıştım. Kalbim hala yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Sezen bir an için "Ben seni arkadaşım olarak görmüyorum " dediği anda kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı. Niye böyle olmuştum ki? Herhalde şaşırmıştım yoksa nasıl bir açıklaması olabilirdi ki? Tamam doğruya doğru onu merak ediyordum. Ama sadece bu kadar. Bu yüzden başka bir açıklaması olamazdı.
Kendi kendime düşüncelere daldığım sırada Sezen'in okul işlemlerini tamamen halletmediğimi fark etmiştim. Hazırlattığım dosyaların bir kısmı komodinimin üstünde duruyordu. Bir an gözümün önünden lise yıllarım geçti. Sudenin gülüşü çınladı kulaklarımda , sanki tüm hayatı biz yönetiyormuşçasına koşuşturmacalarımız canlandı gözümde. Hem gülümsemiş hem de hüzünlenmiştim. Sarsılıp kendime geldiğimde çok vaktimiz kalmadığını anımsadım.
O yüzden yatağımdan fırlayarak aşağı Sezen'in odasına indim. Kapıyı bile tıklamadan direk içeri girmiştim. Sezen yatağının üstünde siyah eşofmanlarıyla uzanıyordu. Benim içeri girmemle aniden yerinden sıçradı ve yine Sezenliğini gösterdi. Sezen tıpkı bir tilki gibiydi kimse onun ne yapacağını tahmin edemezdi. O nasıl bana donuk diyorsa ben de ona bundan sonra foxgirl gibi bi şey mi demeliydim? Neyse ya... Böyle çocukluklara gerek yoktu bence. Ya da bu lakap mevzusu bana saçma geldiğinden böyle diyordum.
Ben lakap mevzusunu kendi içimde tartışırken Sezen: "Oha ayı...Bir bayanın odasına böyle pat diye girilir mi? Ya üstümü değiştiriyor olsaydım?" dedi. Bense "Aaa... Bir an için senin kız olduğunu unutmuşum. Gerçi hatırlıyor olsaydım da endişe etmene gerek olmazdı. Zaten gösterecek neyin var ki?" dediğim sırada utanmış olacak ki önce yatağın üstündeki yastığı fırlattı. Ardından da kollarıyla göğüslerini kapattı.
Ben de tekrar ona dönerek: "Hadi çabuk hazırlan okul işlemlerini halletmemiz lazım iki gün sonra okul başlayacak. Önce seninkini halledelim sonra benimkini halledeceğiz." dedim ve onu bulunduğu yerden ittirerek dolabına doğru götürdüm ardından dışarı çıktım ve arabanın içinde beklemeye başladım.
Az sonra mavi bir elbise ve siyah platform topukla gelmiş ve arabaya binmişti. Gerçekten farklı görünüyordu. Mavi renk bir insana bu kadar yakışır mıydı? Sanki maviyi değil de gökyüzünü giymişti üzerine. Kusursuz gözüküyordu belki diğer güzellikler onun yanında kusur kalabilirdi. Boyu çok uzun olmadığından giydiğini düşündüğüm topuklu ayakkabıları -ben çok topuklu ayakkabı sevenlerden değilim ama- bile yakışmıştı ona.
Arabayı bir fotoğrafcıya doğru sürdüm ve fotoğrafçının önünde durdum. İçeri girmesini söylediğimde beklediğim soruyu sormuştu: "Sen niye girmiyosun içeri? "
Bir sefer de bir şeyi sorgusuz sualsiz yapsa şaşardım zaten. Her seferinde bir şeye itiraz ediyordu. Tam bir keçiydi. Düşüncelerimden sıyrılıp tepkisiz bir ifadeyle: "Alt tarafı bir fotoğraf. Üstelik bir vesikalık çektireceksin başka bir şey de değil." dedim. Bunu duyunca galiba bozulmuştu. Çünkü sinirli sinirli bakıp uflayarak içeri girdi. Gerçekten ben bu kadınları anlayamıyordum. Bizim 5 dakika içerisinde halledeceğimiz bir işi nasıl bu kadar çetrefilli hale getirebiliyorlardı ki. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplayıp uygulamak zorunda mıydılar? Alt tarafı bir vesikalık çektirecekti bu ne kadar uzun sürebilirdi ki? Ben 10 dakkaya çıkar diye düşünüyordum halbuki ama yanılmışım. Çünkü onu beklerken uyuyakalmışım.
Sezen'in ağzından
Ayy ben de çok meraklıydım sana. Gelmezsen gelme. Ben de inadına tekrar tekrar çekinir seni de çatlatırım. Ohhh canıma deysin. Sezenle uğraşılırmıymış bak gör. 10 dakkada çekileceğim vesikalığı 1.5 saatte çekindikten sonra zafer çığlıklarıyla arabaya gelmiştim. Ama kapı kitliydi açan da yoktu. Neden mi çünkü donuk beni beklerken uyuya kalmış. Aslında o da kendince haklı ona resmen çin işkencesi yaptım. Normalde bekletmeyi de beklemeyi de sevmezdim ama o hak etmişti bir kere. Bi de üstüne üstlük cama 10 kez vurunca anca uyanabildi beyefendi. Ya bir değil iki değil 10 kez. Neyse içeri geçtiğimde donuktan bir azar yiyeceğimi biliyodum ve öyle de oldu. Biner binmez donuk:
"Sezen katalog mu çektiriyodun kaç saattir nerdesin ya? " dedi. Ben de onu gıcık etmek için: "Aaa... Katalog da mı çektirmem gerekiyidu? Bak ben bunu bilmiyordum. Ben bi koşu çektirip geliyim." dedim. Donuk tam ben kapıyı açtığım sırada beni kolumdan tutup çekti. "Oyy Sezen oyy. Otur şuraya hadi, bir an önce gidip şu işlemleri halledelim. Daha benim okulumun işlemleri de var. Hadi tak kemerini." dedi. Ben de yüzüme bir zafer sırıtışı takarak kemerimi bağladım.
Okula gidene kadar İzmir'i izledim aslında güzel şehirdi bu İzmir . Bizde sahil kenarında simit satan amcalar burda da boyoz satan amcalar vardı. Benziyordu bi nevi İstanbul'a . Dışarda hafif rüzgar var gibiydi o yüzden camı açmıştım hafifçe. Rüzgarın suratıma vuruşunu, tenimi adeta bir sevgili edasıyla okşayışını çok seviyordum çünkü. Kuş cıvıltılarını da duyabiliyordum hem hem de göz kapaklarımı kapatıp ruhumda da hissedebiliyordum bütün İzmir'in sesini. Bir süre yol böyle sürdü. Okulun otoparkına arabayı park ettikten sonra yukarı kayıt kabule -nam-ı diğer öğrenci işlerine- çıkarak forumları teslim ettik. En son da benim çektirdiğim vesikalıkları verip ordan ayrıldık. Donuk bir süre yürüdükten sonra bana doğru dönerek:
"Hadi sana yeni okulunu gezdireyim ne dersin?" dedi. Ben de onaylamak için kafa salladım. Tek tek bütün sınıfları spor salonlarını, yüzme havuzunu daha nice yeri gösterdikten sonra bir yerin önünde durdu. Burası başarı köşesiydi.Donuk resimlere uzun uzun bakınca ben de ona sordum: "Ne oldu onları tanıyor musun?" dedim.
O da gülümseyerek: "Bak şu resimdeki benim ve diğer resimlerin çoğunda da gördüğün gibi ben varım. Ben bu okuldan mezun oldum. Bu okul benim için hem bi o kadar kıymetli hem de bi o kadar nefret dolu." dedi. Donuk Bey'in egosu tavan yapmıştı yine. Ben de : " Vayyy be... dememi beklemiyorsun herhalde. Ama benim anlamadığım bir şey var. Neden hem değer verip hem nefret ediyorsun. " Sanki Kim milyoner olmak isterdeki 1.000.000 değerindeki soruyu sormuştum ona. Donuk bir süre duraksadıktan sonra cevap verdi: "Sana bunu sonra anlatacağım ama şimdi değil. Tamam mı kankacığım. "
Bana kankacığım demişti .Kanka olmayı ben teklif etmiştim ona ama neden bu kadar garipsemiştim ki bunu . Herhalde o bu şekilde gıcık gıcık "Kankacığım" dediği içindi. Donuk tekrar bana dönerek: "Eee knka beğendin mi okulu? " dedi. Ben de: "Ya eski okulumdan daha güzel ama yine de okul ve ben okulu hiç sevmem." dedim. Donuk bunu duyunca garip bir yüz ifadesi ile bakarak: "Niye sevmiyosun ki okulu? Okul iyidir ya." dedi.
Kendimi onun taklidini yapmamak için zor tutuyordum. Sakinliğimi koruyacaktım yine de. Sonuçta herkes bunu anlamak zorunda değildi. Bu yüzden ben de donuğa bunu açıklamak için işe koyuldum: "Ya okulu sevmiyorum işte çünkü okul diyince aklıma erken kalkmak, sınav, puan, psikolojik bozukluk geliyor. Ayrıca okul deyince kafamdan x,y,z'ler geçiyor o yüzden sana tek diyebileceğim laf : Ya yine mi okul? "
Bu bölüme kadar olan bölümler için paragraf düzenlenmesi yapılmış ve bazı eklemeler yapılmıştır. Paragraf için daha fazla düzenleme yapılmayacaktır .Roman literatüründen çıkmaması ve olabildiğince kurguyu bölmeden paragraflar yapmaya çalıştım. Umarım gözleriniz çok yorulmaz artık. Vote ve yorumlarımızı eksik etmeyelim lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Sefer Olmaz
Teen FictionHayat dediğimiz şey hep bir şeylere olmaz diyerek ya da şüpheyle yaklaşarak geçirdiğimiz bir döngü değil miydi zaten? Acılar yaşadığımız, ihanetlere uğradığımız bir daha yapmam desem de yine aynı şeyleri yaptığımız bir kısır döngü değil mi? Her şeyi...