Masumluğumun Timsali-Mertim

952 990 967
                                    

🕊🕊🕊
Evet ilk bölümden beri Sezen'in ağzında bir Mert lafı dolanıp duruyordu. Hatta yeri geldi Kerem'i de Mert'e benzetti. O sandı, o olmasını umdu. Şimdi ise çocukluk aşkı ve bizim için bir sır olan Mert çıkageldi. Peki şimdi ne olacak merak ediyor musunuz? Hadi hep beraber öğrenelim!
🕊🕊

Çocukluğum-Zeynep Alasya Göltekin
Anlayamazsın-Seksendört
Yaşamanın tadı-Sonay Akçen

Sezen'in ağzından

Evvel zaman içinde, çok güzel bir ülkede bir kız bir kuleye hapsedilmiş. Ne kadar kaçmaya çalışsa da tüm kapılar üzerine kapanmış. Bir çıkış yolu yokmuş onun için. Onu oradan sadece masumluğun timsali olan biri kurtarabilirmiş. Kız kendini kurtarması için her gün kulenin penceresinde beyaz dantelli elbiseyle beklemeye başlamış.

Kimi zaman fırtınalar kopmuş pencereleri kırılmış, kimi zaman soğuktan donacak duruma gelmiş ama ayrılmamış o pencereden. Çünkü biliyormuş bir gün baharın geleceğini, penceresine kuşların da konabileceğini... Hiçbir şeyin sonuna kadar devam etmeyeceğini biliyormuş işte. Sonunda bahar gelmiş beraberinde çiçekleri de kuşları da getirmiş. Kuşlar da kanatlarına o kişiyi alıp gelmiş. Bu hikayedeki kuleye hapsolmuş kişi bendim, masumluğumun timsali ise Mertti.

O gelene kadar belki birden fazla bahar geçmişti ama olsun sonunda gelmişti. Beni içine çekildiğim bu girdaptan kurtarmaya gelmişti belli ki.

Kendini getirmesi sanki yeterli değilmiş gibi çocukluğumu da koymuştu çantasına. Kaybettiğim güzel ne kadar şey varsa onları iade etmeye gelmiş gibiydi. Bana yeni bir hayat bahşetmeye gelmiş gibiydi. Belki de ben fazla anlam yüklüyordum yine bir şeylere ama önemli değildi. Gelmişti ya gerisi boştu işte. Ona sarılmıştım ya artık kıyamet de kopsa tamamdı.

Gözyaşlarım benden bağımsız olarak akmaya ve Mertin tişörtünü ıslatmaya devam ediyordu. Bense onları durduramıyordum. Halbuki üzgün değildim. Hayatımda uzun zamandır olmadığım kadar daha az mutsuzdum. Aslında çok farklı duygular yaşıyordum şu an. Tek hissettiğim duygunun sevinç olduğunu söylesem yalan söylemiş olurdum galiba. Bir yanım çok sevinip sadece ona olan özlemimi gidermek isterken bir yanım da hem şaşkınlık hem endişe hem öfke hissediyordu. Yine de en azından şu an için bu anı bozmak istemedim. Elbette sorardım ona hesabını her şeyin ama şimdi gerek yoktu buna.

Ben huzuru iliklerime kadar hissederken Mert hafifçe benden ayrılmıştı. Ben de bunun üzerine göz yaşlarımı silmiştim elimin tersiyle.
İşte tam bu anda durmuştu zaman. Zaman ilk defa benim tarafımı tutmuştu sanki. Tam şu anda sadece biz vardık. Ne bir yaprak kıpırtısı ne kaydıraktan kayan çocukların çığlıkları hiçbiri yoktu. Sadece bizim kalp atışlarımız yankılanıyordu.

Yine de o kadar anlayışlı değildi zaman. Yavaş yavaş eski haline dönmeye başlamıştı. Bir tırtılın ayak izlerini görebiliyordum. Rüzgar hafifçe üflemeye başlamıştı nefesini kulağıma. Bense bu sırada sadece Mert'in o uzun kirpiklerini kırpışında kayboluyordum. Gözlerim gözlerine değiyordu, benim siyahım onun kahvelerinde yoğruluyordu.

Yaşadığını hissetmek istiyordum, nabzı parmaklarımda ritim tutsun istiyordum. Bu yüzden hiçbir şey söylemeden elimi bileğine götürdüm. Parmaklarım bileğine değdiğinde bir kıpırtı hissettim önce parmak uçlarımda, sonrasında ise kıpırtı yerini karıncalanmaya bıraktı. Yaşıyordu ama tam değil. Gel gitleri vardı kalbinin. Emin olamıyor gibiydi yaşamak istediğinden. Ya da yaşamı her şeye rağmen istiyordu. Tüm inişlerine, çıkışlarına rağmen. Sonuç olarak yine düzensizdi nabzı, tıpkı beni bıraktığı zamanki gibi.

Bu Sefer OlmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin