İki haftaya bir bölüm yayınlamaya çalışacağımı söylemiştim aslında ama araya vizeler girdi. Hâl böyle olunca bir tık gecikmiş olabilir. Bu yüzden kusuruma bakmayın nolursunuz. O minnoş parmaklarınızı vote ve yorumdan alıkoymayın lütfen. 🙏🏻
Deeperise Feat.Jabbar-Geçmiş Değişmez
"Geçmiş denilen şey üstü karlarla örtülse dahi bir gün kapınızı çalacak bir çukurdan ibaret değil miydi aslında"
Enis'in ağzından
Kerem bize "Birbirimizden ayrılmayalım, orman tehlikeli!" derken söz konusu Sezen olduğu için dayanamayıp kendi lafını yutmuştu. Yorgunluktan bitap düşmüş bedenlerimiz ağaç kavuğuyla bütünleşmiş vaziyete gelmiş olsa dahi Rüzgar ve Işıl neyse de benim Keremi tek göndermemem gerekiyordu. Sezen'e ne olduğunu bilemezken zaten Sezen ortalıkta yokken bir de Kerem'i kaybetmemeliydik. Biraz daha dayanabilseydik ya da Kerem Bey o katır inadını bir kenara bırakıp 5 dakika soluklanmamıza imkan tanısaydı, ben burda şartlı cümleler kurmuyor olacaktım.
Etraf sessizdi. Işığı sönmeye yüz tutmuş fenerlerimiz bile karanlık geceyi aydınlatmaya yetmiyordu. Aslında bugün dolunay vardı. Gecenin yeryüzüne tepeden tüm ihtişamıyla baktığı zaman dilimiydi aslında dolunay'ın gece de yerini alışı. Kibire büründüğü, yeryüzünü bürüdüğü karanlıktan kurtardığına inandığı zamandı. Halbuki Dolunaydı geceyi aydınlatan. Geceyse sadece yeryüzünü karanlığa hapseden bir zindan bekçisiydi. Güneşle gökyüzünün arasına giren görüş saatleri dışında görüştürmeyen katı kurallara sahip bir gardiyan.
Gün ışığıyla vardiyasını değiştiren gün batımıyla kimi zaman yorgunluğuyla işe dönen kimi zaman da büyük bir coşkuyla işine sarılan bir bekçiydi. Yine de kibrini alaşağı edemeyip dolunaydan kendine pay biçmeyi de ihmal etmiyordu, tıpkı insanoğlu gibi.
Dolunayın gücünü dorukta yaşadığı, aydınlığının göz alıcılığını bu kadar hissettirdiği zamanda gökyüzünü kaplayan ağaç yapraklarıydı bizim onunla buluşmamızı engelleyen. Karanlık sadece etrafı esir almıyordu, kaçtığım gerçeklerle de yüz yüze getiriyordu beni. Gerçekler yüreğimi karartıyor içimi ferahlatacak bir tek dolunay bile kabil olmuyordu.
Ayaklarımın şişmesinin yanı sıra yüreğimdeki gerçeklerin de su yüzüne çıkan bulgur taneleri gibi şişip patlamak ister tavırları, içimdeki tüm tedirginliklerin fokurdamasına sebep oluyordu. Oturduğumuz çimenlerin ıslaklığı yavaş yavaş kıyafetlerime geçmeye başladığında huzursuzluğum bir kat daha artıyordu. Şiddetli rüzgar yerini melteme bırakmış olmasına karşın kulağımda oluşan uğultular korkularımı gün yüzüne çıkarıyordu.
Yanıma oturmuş olan Işıl tüm masumiyetiyle, soğuktan al al olmuş yanaklarıyla yorgunluğa teslim olup narin bedeninin üzerine bırakmıştı başını. Boynunun tutulacağı korkusuyla ve soğuktan başına bir şey gelmesinden korktuğumdan ötürü kendisine bir adım daha yaklaşıp başını omzuma koydum.Hafif kızıla çalan kumral saçları pare pare yüzüme dökülüyordu. Hafif ama hoş olan meltem çehresine değdikçe geniş sayılabilecek pamuk gibi olan alnı ortaya çıkıyordu. Başkasında olsa üzerine futbol sahası kurulabilecek değerde olan alnı onun yüzüne sadece bir saflık katıyordu.
Uyuduğunu düşündüğüm için karşı ağacın önüne kıvrılmış olan Rüzgar lavuğuna seslendim: "Heyy Rüzgar efendi, tenezzül edip de birkaç dakikalığına beni dinleyiver."
Seslenişim üzerine toplanıp gözlerini yavaşça araladığında Işıl'ı görmüş olacak ki tekrar uzun zaman sonraki ilk karşılaşmamızda olduğu gibi hiddetlenip ayağa fırladı: "Lan, adam gibi bir şey diyeceksin diye düşünüp 'dinleyelim bari' dedik. Ama karşılaştığımız duruma bak. Işıl'ın senin omzunda ne işi var? Senin amacın ne, sen bana söylesene bir!" diye bağırdı.
Gerçekten Işıl'ı önemsiyor olmalıydı. Gözlerindeki o ateşe çok nadir rastlamışımdır çünkü. Işıl'ın uyanmaması için alttan alıp: "Rüzgar, Işıl yorgunluktan bitap düştü. Başı asılı duruyordu havada. Ben de boynu tutulmasın soğuktan başına bir şey gelmesin diye omzuma yasladım onu. Başka bir amacım yoktu emin olabilirsin. Ayrıca bir konu da daha bana güvenebilirsin. Ben Işıl'a asla zarar vermem!" diye belirttim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Sefer Olmaz
Teen FictionHayat dediğimiz şey hep bir şeylere olmaz diyerek ya da şüpheyle yaklaşarak geçirdiğimiz bir döngü değil miydi zaten? Acılar yaşadığımız, ihanetlere uğradığımız bir daha yapmam desem de yine aynı şeyleri yaptığımız bir kısır döngü değil mi? Her şeyi...