Sevgili Bu Sefer Olmaz ailesi malum okul başladı artık. Bölüm atmam da zor olcak haliyle. Bir de bu bölümü yazmak istediğim tarzda gifleri bulmaya çalışmak gerçekten zor oldu.( İstediğim gibi gif bulabildiğim de pek söylenemez ama neyse) O yüzden bu bölüm biraz geç geldi. Umarım anlayışla karşılarsınız. Yorum ve votelerinizi eksik etmeyin lütfen!
Manga-Hayat bu işte
Rüzgar'ın ağzındanAylar sonra ayaklarımın beni getirdiği nokta koşmayı bıraktığım nokta olmuştu. Hayatla savaşmayı bir kenara attığım... Nefes almayı bile rafa kaldırıp yaşamayı unuttuğum yere getirmişti beni. Sevdiğim kadının mezarına getirmişti beni. Benim için zamanın durduğu yere getirmişti beni.
Karşısında mahcup olduğum, verdiğim sözlerin bir urgan gibi boynumu sıktığı ama bir türlü kesip atamadığım gerçeğini saklamak zorunda olduğum kadına gelmiştim sonunda. Gerçi ben ne kadar saklamaya çalışsam da o görürdü beni. Hissederdi bana da hissettirirdi bildiğini. Bir rüzgar eserdi, Poyraz olurdu bir tokat misali yüzüme çarpardı. Sonra da kıyamazdı bana meltem misali yanağımı okşardı. Ama bilirdi o bir şey sakladığımı. O bilse de artık sesli olarak ona itiraf etmemin zamanı gelmişti. Boynumdaki urganı kesip atamasam da boğazımdaki düğümleri teker teker çözerek yakışıklılığıma gölge düşürecek olan boynumdaki morlukları iyileştirmeliydim artık.
Yüreğimde oluk oluk akan bir kan şelalesi varken vücudumun daha fazla yaraya, fışkıran irin sondajlarına tahammülü kalmamıştı. Vücudum iflas ediyordu artık. Çürümeye başlamış olan ruhumdaki küf kokusu gün yüzüne çıkmak üzereydi ve bu kokuyu artık yalnız ben duymuyordum.
Sadece 10 dakika önce anlattıklarımla kan şelaleme bir ziyaretçi kabul etmiştim. En derin sırlarımdan birine vakıf olmuştu artık birisi. Bu yüzden küf kokusunu alması da çok uzun sürmezdi herhalde. Kalbimi açmıştım Işıla. Uzun zamandır ilk defa belki de bu kadar saf bu kadar korunmasız açmıştım kendimi birine. Ciğerlerim söküle söküle haykırmıştım özlemimi sonunda. Ben haykırmıştım o susmuştu sadece.
Biliyordum bunların onun canını yakacağını ama daha fazla susarsam canı daha çok yanacaktı. Bir gün onu sevebilme umuduma tutunacaktı. Belki de benimle beraber savaşacaktı, bu çürümeyle ve bu sevda kırıklığıyla. Belki de kazanacaktı benimle beraber. Beni de bu ihtimal korkutuyordu aslında. Ben o çürümeyle bendim, acımı seviyordum.
Ahmet Kayanın dediği gibi acı çekmek özgürlükse özgürdüm ben de. O olmasa kapana kısılmış bir parça peynire tav olmuş bir fareden farkım olmazdı. Bence artık o da bunu biliyordu. Gözlerimden anlamıştı, gözlerinde görmüştüm bunu. Bu son dediğini duymuştum sanki kalbimin derinliklerinde. Tam tamına 12 Ocak 18.30'da Beydağ Mezarlığında Işıl Gökbakan aşkından vazgeçişine hazırlanmıştı. Mertçe vazgeçişine çemremişti kollarını. Yüreğine vurmuştu beni daha derinlere gömmek belki de yok etmek için.
Ve dan sesiyle Işıl Gökbakan Rüzgar Güven'den resmen vazgeçmişti. Bu karara onu iten bendim. Buna sebep olduğum için ilerde bir gün pişmanlık duyar mıydım, başımı taşlara vurur muydum bilmiyorum. Öyle olsa bile en azından Işıl'ın canını yakan kişi olmamış olurum diye ferahlatmaya çalışıyorum kendimi. Ben kendimi ferahlatıyorum o da beni bir nebze de olsa rahatlatmak için elini omzuma koyuyor ve ritmik vuruşlarla teselli adımlarını atıyordu birer birer:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Sefer Olmaz
Teen FictionHayat dediğimiz şey hep bir şeylere olmaz diyerek ya da şüpheyle yaklaşarak geçirdiğimiz bir döngü değil miydi zaten? Acılar yaşadığımız, ihanetlere uğradığımız bir daha yapmam desem de yine aynı şeyleri yaptığımız bir kısır döngü değil mi? Her şeyi...