Tut Elimi

906 968 928
                                    

Sevgili Bu Sefer Olmaz ailesi çok uzun zamandır bu bölümü beklediğinizi biliyorum ama çok zor oldu bu bölümü yazmak benim için. Sevmekten ve sevilmekten vazgeçen bir yazarın her şeye rağmen o sözleri yazabilmesi o kadar zor ki anlatamam size. Umarım Kerem'in itirafı yüreklerinize dokunabilir. Şarkıları sırayla dinlemenizi tavsiye ederim iyi okumalar.
🌊🌊

Nilipek-Havada bir hinlik var
Gnossienne No.1
Yüzyüzeyken Konuşuruz-Dinle beni bi

Enis'in ağzından

"Yaralarımı göstermekten korkmadığım biri var." demiştim. Böyle bir şey olduğunu bile bilmiyordum halbuki. Anlık söylenen şeyler bazen bilinçaltının yansımasıdır derler. Belki de gerçekten öyledir. Artık korkmamamın zamanı gelmiştir. Gerçi korktuğumdan dolayı değildi hiçbir zaman ketumluğum. Hayatı şakaya vurmak daha kolay geldiğindendi belki de. Böylece kimseye içimi açmak zorunda kalmıyordum kolay kolay. Zaten yaralarımı gösterdiğim bir tek Kerem olmuştu bu hayatta. Ona da tam gösterdiğim söylenemezdi gerçi de.

Birine içini açmak, kalbini açmak; savunmasız bir şekilde kendini onun kucağını bırakmaktı çünkü benim gözümde. Koşulsuz teslimiyetti bir noktada. Avucunu açıp kalbini eline bırakmaktı. Halbuki sıkıp parçalayabilirdi o kalbi, kırıp atabilirdi de. Hem yaralarını göstermek o yarayı kanatmaktan başka bir işe yaramıyordu bence. Belki de ben anlattıkça rahatlayan tiplerden değildim işte. Hayatı basite alırsan hayat da seni basite alır kafasında olmuştum ben hep. Bu benim hayat felsefemdi ve bana iyi geliyordu.

Hayat felsefem ilk defa elimde patlamıştı ama. Bu olay basite alabileceğim bir şey değildi. İnsan hayatı basite alınabilecek bir şey değildi. Belki de artık toplanmamın zamanı gelmişti. 2 senedir acımı saklamak uğruna yaptıklarım yeterdi artık. Büyümemin zamanı gelmişti, yüzleşmemin kendi üzerime düşen kısmını yapmıştım ben zaten fakat benim görevim başkaydı. Benim anlatmayı öğrenme zamanımdı artık.

Karşısında dosdoğru, yalansız olmak istediğim biri vardı çünkü artık. Işıl hayatıma girdiğinden beri ben de aynı kişi değildim. Uzun süredir düğümlü vaziyette olan dilim çözülmeye başlamıştı çünkü. Yaralarımı kanatmıyordu çünkü konuşmalarım onunlayken aksine gül bahçeleri açılıyordu yaralarımın üzerinde. Kanamıyordu yaralarım onun karşısında iyileşiyordu aksine.

Yaralarını gösterdiğinde vurmak istediklerinde ilk oraya vuracak insanlardan değildi çünkü o. Kimsenin acısından kederinden beslenmezdi o. Yani en azından tanıdığım kadarıyla öyleydi. Bu kadar az tanıdığım biri bana bu kadar iyi gelmiş olabilir miydi? Yaralarıma merhem olacak kadar yüreğime yakın bir yer etmesi doğal mıydı?
Onu tanıdıkça onu sevmek istemem normal miydi gerçekten? Üzerimde tılsımı bozulamayacak bir büyü vardı sanki. Kaderimde beni ona iten bir güç vardı sanki. Yüreğimi avucuna koyup sana emanet demek geliyordu bazen içimden. Hayatımda hiçbir kadına veremediğim -daha doğrusu vermek istemediğim- sevgilerin tümünü al senin olsun diyesim geliyordu.

Bu hayatın bana vereceği bir ikinci şans varsa eğer belki de o şansı bana Işıl verecekti. Belki de onunla iyileşecektim ben de. O yüzden ona anlatacaktım her şeyi yarın. Vakit geç olmuştu bir hayli. Saat 00.00'a yaklaşıyordu. Konuşmamızın ardından düm gece hiç uyumayan Kerem sızıp kalmıştı. En azından bugün gözüne bir iki damla uyku girebilecekti. Ben de uyumak için yatağıma girmiştim ama gözüme uyku girmiyordu. Acaba Işıl uyumuş mudur diye kendi kendime sorduğumda varlığından haberdar dahi olmadığım iç sesim, şu yaşıma kadar benle bir kelam dahi etmeye tenezzül etmeyen iç sesim ortaya çıkmıştı. Uyumuştur canım, bizim gibi hayta değil sonuçta. Acaba bu iç seslerin ortaya çıkışını etkileyen bir faktör mü vardı? Varsa bile ne olabilirdi ki bu?

Bu Sefer OlmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin