Buzdan kalp

926 967 896
                                    

Evet sonunda sınavlarım bitti ve yazmaya dönebildim. Ama içime sinen bir bölümü yazmak biraz zaman aldı. Gerçi pek sindiği de söylenemez ama olduğu kadar artık. Hadi bakalım elleriniz dert görmesin. Yıldızlar ve yorumlar hareketlensin.

Zahid bizi tan eyleme-Kemal dinç/Kadir doğulu
Aşkın alfabesi-Onur Akın

Zahid bizi tan eyleme-Kemal dinç/Kadir doğuluAşkın alfabesi-Onur Akın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sezen'in ağzından

Uzaklaşıyordum ansızın başlamaktan vazgeçtiğimden. Şans vermeyi dahi hakir gördüğüm o histen... Vazgeçmem ona değildi aslında. Kişisel algılamamalıydı kimse. Ne elini tutamadığım kara gözlü adam ne de  hayatın kendisi... Ya da üstüne alınabilirdi hayat tüm gerçekliğiyle, belki bir nebze olsun utanırdı o zaman bana reva gördüğü bu adalet dağıtımından. Hani herkese eşit davranmıyor biliyoruz ama bana da bu kadar zorba olmamalıydı yine de. En azından bedenime yüklediklerinin acısını ruhumdan çıkartmamalıydı.
Bir yanımı da özgür bırakmalıydı en nihayetinde. Ahvalimi zalimlerin ellerinde oyuncak etmemeliydi. Biraz da olsa dost olmaya çalışmalıydı benimle. Ama yapmamıştı işte...

Her attığım adımda koca bir hayatı geride bırakıyor gibiydim. Hz. Musanın kızıl denizi yarışı gibi ben de acılarımı yara yara geçiyordum bu girdabın içinden. Geçmişimi de geleceğimi de bir yusufçuk kuşuna teslim ediyordum kuyudaki yusuf misali. Unutmak istediklerimi gün yüzüne çıkarıyor ve Hz. Yusuf'un mısıra vezir olduğu zamanda olduğu gibi ben de taht kuruyordum benliğime. Bu sefer savrulsam da kırılmıyordum kasırganın ortasında kalmış ağaç gibi. Dimdik durabiliyordum başıma gelen bedbaht durumun içinde.

Kolay olmamıştı sonuçta bu hale gelmem. Bir çınar ağacı fidesiydim öncelerinde her zorlukta bir kere daha kırılıyordu dallarım. Her fırtınayı kasırgayı sırtlayacak güce sahip değildim o zamanlar. Belki de güçlü olmaya karşı olan büyük tutkumun sebebi buydu. Ne kadar başa çıkmaya çalışsam da kırılıyordum işte. Kalbim kırılmasa, kolum kanadım kırılıyordu en nihayetinde. O da olmasa çatırdıyordu tüm eklemlerim yerlerinde.
Kendimi korusam da uzuvlarım kırılıyordu. Gövdem sağlam olsa da yara almaya devam ediyordum yine de. Hep aynı şeyleri yaşıyor ama uslanmıyordum. Hep aynı delikten ısırılıyordum. Biliyordum aslında bir "Müslümanın aynı delikten iki defa ısırılmayacağını" ama dönüp dolaşıp aynı noktaya çakılıp kalıyordum.

Tüm dünyam kararmıştı, bedbahtlığımın boyutunu bedbinliğimle arşa çıkarmayı da başarıyordum bir şekilde. Bir zamanlar rengarenk ışıklarla donatılmış benliğimde siyah beyazdan başka renk kalmamıştı artık. Ruhum ölmemişti belki ama inzivaya çekilmişti kendi içinde. Üzerine bir karış ölü toprağı atılmış yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide sıkışıp kalmıştı işte. Araftaydı, araftaydım...

Yorulmuştum artık bu zorluklardan, gücüm kalmamıştı. Dünya yıkılmıştı da ben altında kalmıştım sanki. O güne kadar her türlü zorlukla karşılaşmış, hayatın her alanında savaşlar vermiş her harp meydanında savaşmıştım. Her birinde ya kolumu bırakmıştım ya bacağımı ama bir şekilde canlı çıkmıştım işte. Ama sonuncu darbenin boyutunu kaldıramamıştım işte.

Bu Sefer OlmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin