❤️❤️
Bu bölüm yazmakta oldukça zorlandığım bölümlerden biri oldu. Son bölümü okuduktan sonra biraz Enis ve Kerem'e sinirlenmiş olabilirsiniz. Belki siz de onların artık sevmeye ve sevilmeye layık olmadığını düşünebilirsiniz ama herkes 2. bir şansı hak eder. Kerem'in itirafına az kaldı. Yakında romantik bir bölümle karşılaşacaksınız . Şimdi sizi bölümle baş başa bırakıyorum. İyi okumalar.
❤️
Ahmet Ali Arslan/Eda baba-Aç zülfünüKeremin ağzından
Gerçekten Mevlana'ya kulak mı vermeliydim? Vazgeçmemeli ve sımsıkı tutunmalı mıydım hayata? Şu an alacağım kararlar yapacağım şeyler kaderimi değiştirecek yegane şeyler miydi gerçekten? Benim hikayemde mutlu son olabilme ihtimali kalmış mıydı artık? Nerdeydim ben şu an, kimdim ve hayatımın hangi noktasını yaşıyordum şu an? Zamanın hangi evresinde sıkışıp kalmış bir bedendim artık ben. İnsanlığını zulmün eteğine satmış ruhunu satılığa çıkarmış bir adam değil miydim ben? Kendime sövmeye devam etmek bana bir şey kazandırmayacaktı belki ama kim olduğumu hatırlatacaktı bana.
Yanılıyorsun Kerem Atalay! Enis ne söyledi sana az önce "Kendine acımayı kes artık" dedi. Kendisini senin hayatına, canına ortak ettiği yetmez gibi günahına da ortak etti. Sen bu insana inanmayacaksın da kime inanacaksın söylesene! Kendine saysan da sövsen de hatta kesip atsan da kendini o kızı geri getirebilecek misin? 46'lık amcanın dediği gibi öz saygını kaybedersen öteki evren kazanır, işte o zaman kaybedersin. Unutma senin en büyük cezan bununla yaşamak zaten.
İç sesim haklıydı belki şu anda. Hiçbir şeyi geri alabilecek bir kudrette değildim. Ne zamanın efendisiydim ne de sihirli güçlerim vardı. Sadece yitmeye yüz tutmuş elimde bir avuç iyilik cebimde ise bir parça vicdan kalmıştı. Bunlarla ortaya ne çıkarabilirdim bilmiyordum.
Bir uçurumun kenarındaydım sanki her seferinde bir toprak parçası daha kaymıştı ayağımın altından. Düşmüştüm işte. Sallanıyordum o boşlukta. Bir parça kuru dala muhtaç kalmış biçareydim. Burdaydım en nihayetinde. Etme bulma dünyasının tam ortasındaydım. Kötülük yaparken gözümde sadece öfke verdi yüreğimde ise zalimlik tohumları. Şimdi ise yaşadığım hezimetin tarifi var mıydı o zengin lügatlarımızda. Oklar bana dönmüştü en nihayetinde.
Sadece hayatta kalmama sebep olan amaçsız sersem bir ağaçkakana dönüştüğümden beri sadece didikliyordum hayatı başka bir şey yapmadan. Ya bu devran böyle gidecekti ve ben sersem bir ağaçkakan olmaya devam edecektim ya da yaptıklarımın bedelini ödeyecektim. Işıklar söndüğünde karanlık çöktüğünde başlıyormuş insanın asıl yüzleşmesi. Ben eski Kerem değildim. İki farklı ben vardı benden içeri ve ben o eski Keremi öldürmüştüm. Yüreğimin taa derinlerinde hissediyordum bunu. Bir başka ben olabilmiştim ben. Bir zalimden bir canavardan bir insan çıkarabilmiştim. Belki de bilmiyorum ben yapmamıştım bunu. Ama bunu bana söyleyebilecek birini biliyordum.
Cehennemin diğer kapılarından 3'ünü daha açmıştı Enis. Birine gözlerimiz götürmüştü bizi. Görmüştük o kızın çaresizliğini ama kararmış kalplerimiz görememişti onun acı çekişini. Diğerine kulaklarımız götürmüştü bizi. Feryatlarına tıkamıştık kulaklarımızı. Yalvarışlarını düğün şarkısı yapmış dans etmiştik biçareliğiyle. Kahkahalar atmıştı içimizdeki cani. Zincirlediğimiz insanlığımızın gücü yetmemişti onu ordan kurtarmaya. Benim gururum Enisin korkuları izin vermemişti zincirlerini bir nebze de olsa gevşetebilmesine. Ruhumuzu şeytana satmış o gün hem insanlığımızı hem de o kızı gömmüştük diri diri toprağa.
Sonra da çıkmıştık cehennemin sonuncu kapısından. Ayaklarımızla açmıştık o kapıyı. Arkamıza bile bakmamıştık onu orda bırakırken. Ondan vazgeçerken titrememişti gönül telimiz. Bir diğer kapı kalmıştı açmadığımız onu da açan kişi bana olayın kalanını anlatabilecek olan insandı. Hakan Atalaydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Sefer Olmaz
Teen FictionHayat dediğimiz şey hep bir şeylere olmaz diyerek ya da şüpheyle yaklaşarak geçirdiğimiz bir döngü değil miydi zaten? Acılar yaşadığımız, ihanetlere uğradığımız bir daha yapmam desem de yine aynı şeyleri yaptığımız bir kısır döngü değil mi? Her şeyi...