Yoksun sen artık

968 994 902
                                    

🕰🕰🕰
Son zamanlarda uzun yazdığımın farkındayım ama kısaltamıyorum bir türlü. Bu bölüm de uzun oldu biraz ama diğer bölümü kısa yazacağım. Bu arada kurguyu biraz daha hızlandırabilmek için biraz zaman atlaması yaşatma düşüncem vardı ama ne yazık ki diğer bölüme kaldı. Bu arada şarkıları Sezen'in kısmından itibaren sırayla dinleyin.

Cem Adrian&Sagopa-Artık bitti
DSE-Artık yoksun
Nazan Önçal-Yoksun

Cem Adrian&Sagopa-Artık bittiDSE-Artık yoksun Nazan Önçal-Yoksun

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Işıl'ın ağzından

Rüzgar'dan resmen kısa bir süre önce vazgeçmiştim biliyorum. Vazgeçerken de içim onu sevdiğim zamanlarda yandığı kadar yanmamıştı nedense. Belki de ondan gideli daha uzun zaman olmuştu da ben itiraf edememiştim kendime. Belki alışkanlıktı Rüzgar benim için. Belki de bir hedef haline gelmişti artık, hırslanıp gözümü kararttığım bi hedef. Kim bilir, belki beni ona bağlayan vazgeçersem mağlup olacağım düşüncesiydi.

Kaybetmekten o kadar korkmuştum ki bana sadece acı getirdiğinin farkına dahi varamamıştım. Hatta kalbimi suçlamıştım onun yüzünden. Aptallık ettiğimi düşünmüştüm bir süre onu bu kadar sevdiğim için.
Sevmenin en kötü duygu olduğuna inandırmıştım kendimi. Hatta erken de olsa büyük konuşmuştum. "Bir daha kimse açamayacak gönül kapılarımı" diye. Tabi bunların hepsi Enisi ve Sudeyi tanımadan önceki zaman dilimine aitti. Ama ikisi de bana böyle olmadığını ispatlamıştı.

Sudeyi Rüzgarın gözünden de olsa tanımak ne kadar güzel sevilebileceğini öğretmişti bana. Bir gün ben de bir adamı bu kadar sevmek istemiştim onun sayesinde. Onun sayesinde Rüzgar'ı bırakmak daha kolay gelmişti. Artık üzerime ağırlık yapan çakıl taşlarını yol kenarına bırakmıştım. Hiçbir şeyin aslında imkansız olmayacağını anlamıştım.

Ve o bana çok daha önemli bir şey göstermişti:
Eğer iki insan gerçekten birbirine ait olursa gerçekten birbirini sanki hiç ölmeyecekmiş ama her an da ölebilirmişçesine severse o zaman onları ölüm bile ayıramazdı. Aralarına işte o zaman ne toprak girebilirdi ne de gecenin ayazı. Farklı boyutta da olsalar, biri nefes dahi almasa da iki kişilik nefes alınabileceğini öğretti. Zaten benim Rüzgara aşkım gerçek olsaydı onu bu kadar kolay bırakamazdım herhalde. Tıpkı Rüzgar'ın Sudeyi bırakamayışı gibi...

Enis'i tanımak ise hayatımı baştan çizmişti. Rüzgar dedikçe ne kadar canım yanmışsa sanki Enis bilmeden üflemişti yaralarıma. Onun yanında iken her şey o kadar basit o kadar saftı ki. İnsan hayata daha sıkı tutunmak istiyordu. Onunla iken yaralarım iyileşiyor, çok daha iyi biri oluyordum sanki. O da bana tüm benliğini açıyordu. Dürüst oluyordu hayatın her sahnesinde. Yalandan uzak bir dünya kuruyordu, sonra da ikimizi o dünyanın merkezine alıyordu.

Enis bana vazgeçtiğim her şeyi geri veriyordu sanki. Bir daha sevemem sanarken tüm hücrelerimi onu sevme isteğiyle dolduruyordu. Onunla iken daha güçlü oluyordum. Her şeyi yapabilirmişim gibi geliyordu. O bana ne söylediyse ben de onun için aynısını yapmak istiyordum. Sevgiyi bile eşit yaşamak istiyordum. Ne eksik ne fazla...

Bu Sefer OlmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin