🎶🎵🎶
Evet sevgili Bu Sefer Olmaz ailesi sonunda Sezon finalimize geldik. Bu bölümden sonra yaklaşık 1 veya 1.5 ay ara vereceğiz. Merak duygusunu canlı tutmak için. O sırada ben diğer kurgumu yayınlamayı düşünüyorum. Umarım ona da destek olursunuz. Bu bölümde bir farklılık yapacağız ve her kısmın ayrı bir şarkısı olacak. Lütfen o şarkılarla beraber okuyun. Hepsinin özel bir anlamı ve tınısı var paragrafla. Umarım beğendiğiniz bir bölüm olur. Desteğinizi esirgemeyin lütfen.
🎵🎶
Sezenin ağzından(Yann Tiersan-Comptine d'un autre été)
Çimenlerin üzerinde boylu boyunca yatıyordum. Üzerimde kırmızı bir elbise vardı. Buraya nasıl gelmiştim ben. En son hatırladığım Mert'le buluştuğum ve bedenimin tüm hakimiyetini kaybettiğimdi. Yoksa ölmüş müydüm ben? Burası da cennet miydi? Allah o kadar günahkâr olmama rağmen beni yine de kabul mu etmişti cennetine? Ya da günahlarım o kadar ağırdı ki cehennemde bile cenneti gösterip onun yokluğuyla mı sınayacaktı beni? Daha büyük bir ızdırabın iliklerimde dolaşmasına izin verecekti.
Kafamı hafifçe bulunduğum yerden kaldırdığımda etrafımda hem orman hem göl hem de dağların olduğunu gördüm. Havada uçan kuşların cıvıltıları kulaklarıma doluyordu. Burası cehennem olamayacak kadar huzurluydu. Demek ki ben ölmüştüm. Demek buraya kadardı ha Sezen Aykut?Uzun zamandır sesi soluğu çıkmayan iç sesimin sesi miydi o? Ama bu nasıl olabilirdi ki? İç ses ben öldüysem sen de mi öldün? Senin ne işin var burda?
Sezen bazen gerçekten saçmalıyorsun. Ben senim sen bensin. Bunu ne zaman idrak edeceksin. Sen öldüysen eğer otomatikman ben de ölmüş olmuyor muyum sence? Resmen mantıksız doğdun ve mantıksız öldün. Yazık ya üzülüyorum gerçekten sana.
İç ses, sen de kendimi bildim bileli hep beni yeriyorsun. Bak ikimiz de öldük burda. Sen de öldüğünde bile beni yermeye devam ediyorsun. Sana da yazık ya gerçekten. Sanki bu saatten sonra beni yersen ne yermesen ne.
Öyle mi Sezen hanım? Madem öyle gidiyorum ben. Sen de burda, ölüp ölmediğinin bile meçhul olduğu bir yerde, tek başına kal ve kafayı ye emi!
İç ses, iç ses... Ses yoktu. Gerçekten gitmişti. Ben de burada dediği gibi yapayalnız kalmıştım. Gerçi artık bir önemi yoktu. Gerçekten ölüp ölmediğimi anlamamın bir yolu vardı aslında. Bu yüzden elimi kalbime götürdüm. Halen atıp atmadığını kontrol ettim. Gözlerimi kapatıp "güm güm" sesini duyma umuduyla beklemeye başladım. Bir an için ortam sessizleşti. İçimden ölmemiş olmak için dua ediyordum.
Gerçekten daha az mutsuz olmaya bu kadar yaklaşmışken ölemezdim. Hayatta yaşamak için bir sebebim varken artık olmazdı. İkinci bir şansı hak ediyordum ben. Hayatın bana borcu vardı. Sessizliğin beni boğmasını dahi göze alıp sadece kalp atışlarıma odaklandım. Ve sonunda o sesi duymuştum. Güm güm... Zayıftı ama yine de ordalardı işte. O zaman ne olmuştu bana? Bitkisel hayata mı girmiştim ya da olayı basitleştirirsek sadece uyuyor muydum? Belki de burda olmamın bir sebebi vardı. Bu sebebi öğrenmek için etrafı kolaçan etmeye karar verdim.
Oturduğum çimenlerin üzerinden kalkıp ormana doğru yürümeye başladım. Galiba nerde olursam olayım ormanla özel bir bağım vardı. Bir şekilde orman beni kendine çekiyordu. Ağaçların arasına girmemle ansızın hava karardı. Kulağıma uğultular dolmaya başladı. Sonra ağaçların arasında bir tabela fark ettim. Tabelanın üstünde "Fısıltılar Ormanı" yazıyordu. Anlaşılan ben başka bir bölgenin inanışlarının ev sahipliği yapan Fısıltılar Ormanına düşmüştüm. Yani burası dünyayla işi bitmeyen ruhların, dünyada bir alacağı, bir öfkesi , bir kini kalanların kıyamete kadar onları fısıldamaya devam edeceği yerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Sefer Olmaz
Novela JuvenilHayat dediğimiz şey hep bir şeylere olmaz diyerek ya da şüpheyle yaklaşarak geçirdiğimiz bir döngü değil miydi zaten? Acılar yaşadığımız, ihanetlere uğradığımız bir daha yapmam desem de yine aynı şeyleri yaptığımız bir kısır döngü değil mi? Her şeyi...