62.Bölüm

15.5K 1.1K 98
                                    

Ben geldim canlarım. Çok uzun ara verdiğimi biliyorum ama diğer kitabımda da yazdım. kayıplar, hastalıklar, asker uğurlaması ve düğünler oldukça üst üste geldi. En çok kardeşimi askere gönderirken içim yandı. Evlat kokulu dediğim küçüğüm benim. On beş günü geride bıraktık. Kışa sağ salim Allah'ın izni ile gelecek. Neyse tatlı yeni filizlenen aşkta kalmıştık. Umarım yazdığım bölüm hoşunuza gider. Lafı fazla uzatmadan;

İyi okumalar dilerim...

Sırma'dan anlatım...

Sabır;

Sessizlik her daim huzur veren büyüydü benim için. Fakat; bu gece yerine endişe duymama sebep oluyordu.

Eve gireli neredeyse iki saatten fazla olmuştu ama Serkan dile gelip konuşmayı tercih etmedi. Her göz göze geldiğimizde bakışlarını kaçırıyor ve suskunluğuna daha çok gömülüyordu.

Kaçıncı kahve yapışım olduğunu unuttum. Yerimden kalkıp karşısına dikildiğim an başını yavaşça yukarı kaldırdı. Zorlandığı her neyse gözlerimin dolmasına ve gerilmeme neden oluyordu.

"İlk önce konuşmak için her yolu denedin. Sonra önümüze bir statü duvarı kurmaya çalıştın. Yetmedi köle sahip oyunu oynadın. Serkan esas senin derdin beni delirtmek bunu çok iyi anladım. Allah aşkına dile gel artık. Konuşmak bu kadar zor olmamalı".

Sıkkın bir soluk alıp yerinden kalktı. Dudaklarını araladığında konuşmasına fırsat vermeden "yerine otur. Ben de ikimize yine kahve yapıp geleyim. Şu fincanlara bak bir, acaba kaç yıllık hatır biriktirdik birbirimize karşı?" diye sordum.

Yönümü mutfağa çevirip yürümeye başladım. Günün verdiği yorgunluğu düşünmeden tekrar kahve yapmaya başladım.

Türk kahvesini fazlasıyla seviyordum fakat bu gece uyku namına bir şey bırakmayacaktı bende.

Sade kahveleri yapıp arkamı döndüğüm an Serkan'ın kolları arasında kaldım. Bedeni ve mutfak tezgahı arasına sıkıştırdı zayıf kalan bedenimi. Ellerim kendiliğinden sert gövdesine yerleşirken onun kıskacından kurtulmaya çalışıyordum.

Dudaklarını saçlarıma bastırıp "debelenme" dedi. Derin bir nefes alırken ciğerlerimin yandığını hissettim.

"İçim huzursuz, gözlerine her baktığımda kendimi suçlu hissediyorum. Bu yosun rengi gözlerin sürgünüm oldu Sırma. Nasıl davranmam gerektiğini bilemiyorum. Kalbinden öpmek istiyorum ama karşı çıkmandan korkuyorum. Beni sonsuza kadar ret etenden çok korkuyorum".

Sustum. Saatler sonra aralanan dudaklarından dökülen itirafları oldu. Sessizlik kaftanını giyip istemsizce alnımı göğsüne yasladım. Çünkü dermanım kalmamıştı.

Her ne kadar çalışmakla kendimi oyalasam da olmuyordu. Beynimin bir köşesinde o mahzende yaptığımız konuşmalar takılıyordu ruhumun en yara almış köşesine.

Gücüm zaten babam tarafından tüketilmişken yürüyecek derman dahi bulamıyordum kendimde. Şimdi başımı yasladığım göğsün sayesinde düşmüyordum yere. Bu sıcaklık bedenimi sarmaladıkça onun kollarına daha çok sığındım.

"Sırma gözlerindeki hayal kırıklığını silmeme izin verecek misin?".

Sorduğu soru karşısında ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ne söylenir ya da nasıl bakılır istek duyan kalbin gözlerine bilmiyordum. Bunca zaman robot gibi yaşamış olmanın ağırlığı altında ezilirken tutamadığım hıçkırıklarım mutfağı doldurdu.

Bu ikilem neyin nesiydi böyle?

Her daim çelik kadar güçlü olan duruşum yerle yeksan olurken o daha sıkı sarıldı bedenime. Başımı yan çevirip göğsünden ayırmadan gözlerimi kapatarak bende bir itiraf sundum.

CİHAT BEY Her Aşk Biraz Ölüm Kokar...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin