İyi okumalar dilerim...
Tuğçe'den anlatım...
Dağılmak;
İnsanı en çok üzen yaşadığı hayatın sadece yalandan ibaret olduğunu geç anlamasıymış. Belki de benim için geçerliydi bu.
Dışarıdan bir buz kütlesini andırsa da bakışlarım, gözlerimin içindeki her bir mercek haykırarak ağlamak istiyordu.
Daha en kötüsü ne olabilir diye kendi kendime sorduğumda olaylar bambaşka bir yola doğru kıvrılıyordu. İçimi talan edense ahmaklığımdı. Cihat hayatıma dahil olmadan önce peri masalı yaşadığımı idrak etti zihnim.
Şimdi etrafıma baktığımda gördüğüm dağılan geçmişim, yanan yüreğim ve hayal kırıklıklarımdı. Aldığım her nefes soluk boruma takılmış bir halde güçlükle yürüyor olsam da yıkılmamaya yemin etmiştim.
Annem 'her şerrin altında vardır bir hayır' derdi. Sanırım en çok onun öğütlerine ihtiyacım olan dönemin içindeydim. Sahi beni özlemiş midir?
Butiğe adım attığımdan beri atölye kısmında deli gibi çizim yapıyordum. Masama gelen kaçıncı kahveyi buz etmiştim saymadım bile.
Hırsımı kalemden ve çizdiğim beyaz zeminden çıkartıyordum. Başarmak, ayaklarımın üzerinde durup kendimi bir Anka kuşu gibi yanan, kül olan bedenimden yeniden doğurmam gerekiyordu.
Ellerimin üzerine kapanan eller ile duraksadım. Başımı kaldırdığımda Cihat "nefes nefesesin Tuğçe. Gel biraz dinlen" dedi. Şuan onu gördüğümde iliklerime kadar nefret etmem gerekmiyor muydu?
Ellerimi ısıtan sıcaklığı midemi bulandırmalıydı. Bu adam yüzünden hayatım maf olmuştu ve benim en çok canımı yakan ise yine onun intikamıydı.
Cihat ellerimi sıkıca tutup "sakin ol Tuğçe. Derin nefes al hadi, tutma kendini" dedi. Yüzüm ne haldeydi ki?
Ciğerlerim neden yanıyordu?
Gözlerim bulanıklaşmıştı ama neden?
Ellerimdeki sıcaklıklar yok olmuştu birden. Çok kısa bir süre sonra kollarımı saran gücü hissettim. Zihnim bulanıklaşmaya başlamıştı ama yine de duyuyordum. Anlıyordum her şeyi. Benim için endişelenen insanlar vardı ama neden?
Sarsılmaya başladım. Başım geri gittiğinde gözlerim tavana kaydı. Işıklar neden beynimi delecek kadar kuvvetliydi ki? Halbuki biraz önce çok iyi geliyordu.
Tekrar sarsıldım. Sonra ayaklarım havalandı ve ben gökyüzünde yürür bir vaziyetteydim. Ellerimi havaya kaldırıp "beni oraya götürsene Cihat" dedim.
Aniden durmuştu gökyüzü. Gözlerimi kapatıp açtığımda durmuştu dünya. Dudaklarım büzülürken "bana gökyüzü de mi yasak?" diye sordum. Ama dünyanın en güzel sahnesi değil miydi mavi gökyüzü? Gece olduğunda karanlığa inat ışıl ışıl parlayan yıldızlar ve gecenin güneşi olan dolunay.
İç çekip "sadece gökyüzüne gitmek istiyorum, neden durdun Cihat?". İsyan ediyordum ama sesim çok kısıktı. Medet ummak kadar ağır bir yenilgi yoktu insanoğlu için. Elin ayağın tutmasına rağmen prangalarla bağlı olmak ölüm sebebiydi.
Burnumu çekip "bana gökyüzünü bile yasakladın mı?" diye sordum. O hayatıma girene kadar özgürdüm. Denizi severdim, hele ki o martılara atmaya doyamadığım simitler. Yalnızlığımın en iyi dostlarıydı onlar.
Cihat tekrardan yürümeye başladı. Başımı kaldırıp "kuşlar" dedim. En çok onlar gibi özgürce uçmak isterdim. Yalnız olsam bile gökyüzü saklardı beni en gizli mabedinde. Ardımdan duyduğum hıçkırık sesi çok tanıdıktı ama dönüp bakmadım.
![](https://img.wattpad.com/cover/208712691-288-k964627.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CİHAT BEY Her Aşk Biraz Ölüm Kokar...
Ficción GeneralKızıl alevler sarmıştı etrafımı, sağ tarafımda celladım var iken, sol yanımda bana hayat diyen adam yaşamak için gözlerimin içine bakıyor ve çırpınıyordu. İçim çekiliyor, kalbim kanıyor ve geçmişimin yalnızlığı yine karşımda duruyordu. Bir uçurumun...