64.Bölüm

15.5K 1.1K 130
                                    

Merhabalar;

Aslında bayram ve düğüm bölümü olacaktı fakat bir önceki bölümün okuma oranı, oy sayısı ve yorumları bir hayli moralimi bozdu. Bu yüzden Tuğçe ve Cihat bölümü yazmaya karar verdim. Bayram ve Düğün bölümleri daha sonra gelecek. Her zaman söylüyorum ama bu sefer sitem etmeden geçemeyeceğim. Günümün büyük çoğunluğunu bu kitaba ayırdım ve istediğim tek şey yanımda olmanız. 

İyi okumalar dilerim...

Tuğçe'den anlatım...

Siyah Beyaz;

Dünyanın en sade fakat bir o kadar zıt olan iki rengidir siyah ve beyaz. Biri karanlığı temsil eder, diğeri ise masumiyeti.

Bu günlerde tam ortasındaymışım gibi hissediyordum kendimi. Kalbim ikiye bölündü ve gri taraf beni daha çok boğmaya başladı.

Saatler önce yaşadığım kırgınlıkla girdim odama ve kapıyı kilitledim. Biz kokan odanın hiçbir şeyini kabul edemiyordu ruhum.

Yaptığım kötü bir şey değildi. Eğer Pınar ile görüşeceğimi söyleseydim yine kabul etmeyip tartışma çıkartacaktı.

Sessiz sedasız halletmek istedim bu işi. Edindiğim bilgiler bizim çizdiğimiz yol haritasında en büyük kılavuzumuz olacaktı fakat bir karar verdim ve bu karara sonuna kadar uyacaktım.

Giyinme odasında hazırladığım küçük çanta ile odadan çıkıp aşağı baktım. Cihat ortalıkta görünmüyordu. Sakince merdivenlerden aşağı inip bahçe kapısına yöneldim. Ev hiç olmadığı kadar sessizdi.

Etrafı incelediğimde ortalığa saçtığım kağıt parçalarının olmadığını gördüm. Demek ki çalışma odasında incelemeler yapıyordu. Derin bir soluk alıp bahçeye attım kendimi. Seri adımlarla koruluk alana gelip gizli geçidin kapısını açtım.

Dar uzun koridorda hele ki bu karanlıkta yürümek oldukça zor olacaktı fakat dinlenmeye, yalnız kalmaya ve keyif aldığım işi yapmaya ihtiyacım vardı.

Artık eski Tuğçe olma zamanım gelmişti. Parmaklarımın arasına alacağım kurşun kalem ile gönlümden geçenleri kağıtlara döküp eşsiz parçalar çizmeyi özlemiştim.

Diğer tarafa geçtiğimde yavaşça kapıyı açıp dışarı çıktım. Eve beş kilometre uzaklıkta bir otoparka çıkıyordu tünelin ucu.

Kendi aracıma doğru yürürken adım sesleri duydum. Aldırış etmeden aracın kapılarını uzaktan kumanda ile açıp ilk önce arka koltuğa eşyalarımı bıraktım.

Ardından şoför koltuğuna geçip emniyet kemerimi taktığım an yolcu koltuğuna Cihat'ın oturduğunu gördüm. Tek kelime etmeden kontak düğmesine basıp aracı çalıştırdım ve hızla otoparktan çıktım.

Onun beni izlediğini biliyordum ama umurumda değildi. Artık bu adamın ne konuştuğu, ne düşündüğü ya da ne hissettiği umurumda değildi. Ailem için yaptığım her şeyin sorgulanmasından sıkıldım artık.

Aylar önce Vietnam'da ben kötü biri değilim demişti. Şimdi yüzüne bakıp haykırmak geliyordu içimden. Ben de kötü biri değilim diye.

Bebeklerim için susacaktım. Kendi huzurum ve sağlığım için sevdiğim işlerle ilgilenecektim. Bundan sonraki yollarımızın ayrılmasını o istedi ve istediği gibi olacak.

İstanbul'un diğer yakasına geçtik. Yine terk edilmiş fabrikaya girip aracı durdurdum. Hızlıca emniyet kemerimi çözüp araçtan inip arka koltuğun kapısını açtım.

O yokmuş gibi davranmak en güzeliydi. Çantanı elime alıp kapıyı sakince kapatarak yürümeye başladım.

Arkamdan geliyor ve sesini çıkartmıyordu. Susması gereken yeri öğrenemeyen koca bir çocuktu. Fakat bu sefer fazla kırıcı olmuştu.

CİHAT BEY Her Aşk Biraz Ölüm Kokar...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin