48.Bölüm

19.5K 1.3K 160
                                    

İyi okumalar dilerim...

Cihangir Rutkay'dan anlatım...

Kan;

Oturduğum yerde derin bir nefes çektim içime. Genzimi yakan bu koku ruhumu esir alıyordu. Hatanın bedeli belliydi, canımı yakan herkesin son gördüğü yüz benim suretim olurdu. Yavaşça kalkıp parmaklarımın arasından akan sıvıyı izledim.

Endişe ile alınan nefes sesi kulağıma ilişirken boydan camın önüne geçip dışarıya bakmaya başladım. Şu İstanbul kadar olamamak nasıl bir histi böyle?

Ulan İstanbul diye bağıranları şimdi anlıyordum. Genç bir delikanlıyken onu görmüştü gözlerim. İncecik beli, narin elleri, pürüzsüz yüzü ve gümüş gri gözleri. Her nefes alışımda ciğerime batan o sızıyı acizlik sanırdım.

Onu her gördüğümde avuç içlerimin terlemesine sinir olurdum. Kalbimin yerli yersiz çarpmasını ve boğazımın kurumasını kabullenemezdim.

Birkaç kez ona yaklaşmaya çalıştım. Her seferinde şiddetle ret etmesi gururuma dokunuyordu.

Gençlik; o zamanlar anlamıyormuş insan. Aşkın sevginin ne demek olduğunu bilemiyormuş. Bir gece hizmetlilerin kaldığı odaya girdim.

Tek başına masumca yatıyordu yatağında. Öyle tatlı bir ifadesi vardı ki, usulca yanına gittim.

Yavaşça yatağa oturup yanına kıvrıldım. İncecik belinden tutup kendi bedenime yasladım. O bahar kokusunu içime çektim. Bu kadın dünya meleğiydi ve kollarımın arasındaydı. Saatlerce kokusunu çektim içime.

Dudaklarına dudaklarımı sürtüp ılık nefesinin nefesime karışmasına müsaade ettim. Eroin gibiydi, kanıma karışmış ve bedenimi uyuşturmuştu.

Seray; yeryüzü meleği olan tek kadın. Burnunu kaşıdı ilk önce, ardından yavaşça gözlerini açıp gözlerimin içine baktı.

Korkusu saniyeler içinde çığlığı ile buluşurken sabaha karşı bütün evi ayağa kaldıran o tınıyla birlikte hepimiz babam tarafından salona çekildik. Yerin dibine soktu beni. Ne adamlığım kaldı, ne gururum ne de şerefim.

Hiç anlaşamazdık zaten. Beni dışarı iten onun saçma otoriter tavrı olmuştu. Başardı nihayetinde, ondan nefret ederek geçti ömrüm.

Sadece bir kez bana inanmasını istemiştim. Seray'a olan ilgime inansın ve izin versin istedim.

Olmadı, izin vermediği gibi kızı başka bir eve yerleştirip beni de evlatlıktan ret etti. Kendi kıyametini yarattığının farkında değildi. İçime işlediği kinin neticesiydi bugün yaşadıklarım.

Masum bir çocuğun kanına, günahına girecek kadar zalim hal aldı kalbim. Pişman değildim, benim olmamanın cezasıydı bu. Kalbimi yok saymanın bedeliydi. Kaybettiğim kadar yok olacaklardı hem de hepsi.

Cihat;

Yıllarca emek verdiğim, evlat saydığım tehlikeli silahım. Onu da aşka kurban vermeyi kabul etmiyordum. İntikam yeminini çiğneyip planlarımı alt üst etmenin o da bedelini ödeyecekti.

Karşımda kendinden emin ve o güçlü duruşu sinirlerimi daha çok geriyordu. Hedef şaşırttığını biliyor olsam da Berrak'ın onun elinde olmadığı aşikardı.

Peki nereye saklamıştı o kızı?

Yıllarca ilmik ilmik ördüğüm ne varsa o lanet kız yüzünden yok oluyordu. Gün geçtikçe kaybediyordum. Herkes tarafını belli etmişti.

Enes bile. Onu yok edeceğimi bildiği halde tarafını belli etmiş ve o da Cihat'a hizmet edeceğini dile getirmişti.

Benim tüm çocuklarım benden kaçıyordu. Rauf, Asaf, Cemil, Sıla, Pınar ve daha niceleri. Hepsi benim evlatlarımdı. Harcadığım bir cana karşılık koca ordu evladım oldu.

CİHAT BEY Her Aşk Biraz Ölüm Kokar...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin