"Agnes'ın nişanlandığına inanabiliyor musun? Ben hala etkisinden çıkamadım." Oliver sabah saatlerinden boş olan restorandan istifade kalçasını tezgaha yaslamış yaklaşık iki metre mesafeden kızın yüzüğüne dik dik bakıyordu.
"Çok şaşırmadım aslında. Buraya geleli iki ay oldu ve her fırsatta erkek arkadaşından bahsediyor."
"Değil mi, ama?" Hemen bana dönerek heyecanla onayımı bekledi. "Bizdeki de kafa be, kadın."
"Ben rahatsız olmadım." dedim omuz silkerek sütümden bir yudum alarak. Bu hareketime göz devirirken bardağımdaki süte yüzünü buruşturdu.
"Şunu da her sabah içmekten bıkmadın mı? Ben gördükçe midem bulanıyor. Şu dışarıda beslediğin kedi bile bu kadar içmiyor."
Mutfağın sokak çıkışına hamile bir kedi geliyordu son zamanlarda, ondan bahsediyordu.
"Sağlıklı." demekle yetindim dalgınca gözlerim Agnes'a takılı kalmış bir vaziyette. Çok mutluydu. Keşke mutluluk gerçekten bulaşıcı bir şey olsaydı.
"Gören de seni hamile falan sanacak. Üç kere kalp krizi geçirmiş tüm damarları tıkalı amcamdan daha sağlıklı besleniyorsun."
Oturduğum taburede rahatsızca kıpırdanarak hafifçe öksürdüm. "Saçmalama." dedim ağzımın içinde geveleyerek.
Bir anda göğsünde kavuşturduğu kollarını çözerek kalçasını tezgahtan itti. "Dur bir dakika." Tam karşıma geçerek eliyle çenesini ovuştururken gözlerini kıstı. "Geçen ay benden daha büyük bir beden gömlek istedin. Sebebini sorduğumda Vic'in göğüslerine baktığını söyledin."
"Bakmıştı!"
İşaret parmağını hızla sağa sola salladı. "Tatlım, o gay. Baksa bana bakardı."
"Hayır, değil." dedim ısrarla. "Nereye baktığını gayet iyi biliyorum."
"Geçen hafta gay barda gördüm, Leona. Gerçekten boktan yalan söylüyorsun." dedi gözlerini devirerek. "Hem pazartesi Agnes'ın kutlama için getirdiği şampanyadan da içmedin."
"Alkol kullanmıyorum."
"Tabii, kullanmayabilirsin. Saygım sonsuz. Ama İskoç viskisinin diğerlerinden çok daha güzel olduğunu da sen söylemiştin."
Yutkundum. Ne çok şey söylemiştim öyle.
Ellerimle sıkı sıkıya tuttuğum bardağı tezgaha bırakmak için tabureden kalktım. Bu sırada Oliver dikkatle beni izliyordu. Terlemiş avuç içlerimi siyah eteğime silerken kalçamı tezgaha yasladım.
"Leona, bana söyleyebilirsin. Korkmana gerek yok. Böyle bir şey var mı?" diye sordu yumuşak bir tonda. Buraya geldiğimden beri ilk defa alaysız, anlayışlı bir tavır takınmıştı.
Kafamı onaylarcasına sallarken bakışlarımı kaçırdım. Mutfakta yalnızca Dorothy vardı. O da bize en uzak köşede büyük kazandaki günün çorbasını karıştırıyordu. Agnes az önce çıkmıştı.
Oliver bir anda beni kolumdan kavrayarak arka sokağa çıkan büyük demir kapıya yöneldi.
"Biz birazdan döneriz!" Kadına bağırmayı ihmal etmeden bizi çöpleri attığımız, her sabah sütleri aldığım ara sokağa çıkardı. Restorana ait bölge tel örgülerle çevrili olduğundan tam olarak sokakta sayılmazdık.
"Dökül." dedi sabırsızca, elini sallayarak.
"Ne anlatayım ki? Doğru tahmin ettin işte." Omuzlarımı düşürerek rutubet kokan tuğla duvara sırtımı yasladım.
"Ne demek, ne anlatayım? Bazen beni çıldırtıyorsun." Gözlerini devirerek tam karşımda durdu.
"Kaç aylık? Cinsiyeti belli mi?" Hevesle sorduğu sorular üzerine hafifçe tebessüm ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARADISE LOST \\Irwin
Fanfiction"Burası," diye fısıldadı sıcak nefesi dudaklarıma çarparken. "Benim kayıp cennetim."