Yorum istiyorum arkadaşlar azcık değil bolca yorum yapın. Okumak hoşuma gidiyor.
"Artık gitmelisin." Ellerimle kapattığım gözlerimi açtım ve kafamı hafifçe çevirerek yüzüne baktım. Yaklaşık yarım saattir arabanın içinde oturmuş, dışarı çıkmayı reddediyordum.
"Kendimi hazır hissetmiyorum."
"İki saat sonra da hazır olmayacaksın. Yarın da."
Bakışlarımı ondan alarak hastaneye baktım. Yanaklarımı havayla doldurup hızla geri verirken kafamı salladım.
"Haklısın."
Cesaret ve isteksizliğim arasında gidip gelirken kapımı açtım.
Ona doğru döndüm ve inmek üzereyken onu durdurdum.
"Sen kal. Ben tek başıma gideceğim." Başta itiraz edecek gibi oldu. Gözlerini kapının koluna dikmiş kendi içinde bir savaştaymış gibi görünüyordu. Ama sonrasında elini geri çekti ve gözlerimin içine baktı.
"İstediğin zaman gelebilirsin veya beni çağırabilirsin. Sabah gelsen de burada olacağım."
Dudaklarımı birbirine bastırdım dolmuş gözlerimi görmemesi için kafamı çevirdim.
"Teşekkür ederim." dedim varla yok arası bir sesle.
Ardından hemen arabadan inmiş, gelen deli cesaretimle hızlı adımlarımı hastaneye yönlendirmiştim.
Danışmadaki kadından nerede olduğunu öğrenerek asansöre bindim. Hiçbir şey düşünmemeye çalışıyordum. Her konuda olduğu gibi bu konuda da başarılı değildim.
Asansörün kapıları açılınca derin bir nefes alarak aydınlık koridora çıktım. Kalp atışlarım kendiliğinden hızlanmış, şimdiden kaçıp gitmek istemiştim. Ama koridoru döner dönmez annemle karşı karşıya kalmıştım.
Beni görünce yanıma gelmedi, olduğu yerde kaldı. Yanıma gelip sarılmasını isterdim halbuki. Çok fazla ihtiyacım vardı.
"Yoğun bakıma aldılar." dedi kafasını benim aksi yönüme çevirirken. Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım ve görmese de kafamı salladım.
Camlı odanın önüne ağır adımlarla yürüdüm. Çok fazla korkuyordum. Tam sebebini ben de henüz çözememiştim. Ancak bunun için buradaydım.
Dayanamadım, kafamı yerden kaldırdım ve gözlerimi kablolara bağlı bedenine çevirdim.
Nefesim kesildi.
Ne hissettim bilmiyorum ama kalbim değil zihnim çoktan hatırlamaya başlamıştı.
Boyum yetişmiyor diye elimden kayıp düşen tabak için sırtımda kırdığı tabakları hiç unutmamıştım mesela. Gerekçesi de hazırdı. Takımı bozmuştum.
Rebecca'nın gece gündüz uğraştığı projesine döktüğü kahve için suçladığı ve önce bir temiz dövüp ardından sokağa attığı da bendim. Tüm gece o soğuğa, yalvarışlarıma rağmen kapıyı açmayan da kendisiydi. Halbuki suçlu olanın Rebecca olduğunu bal gibi de biliyordu.
Hastalandığımda, okuldaki veli toplantılarında, kalp kırıklıklarımda, mutluluğumda, ağladığımda, güldüğümde, bisiklete binmeyi öğrendiğimde, ilk adımımda... Hiçbirinde yanımda değildi.
Hiç sebebini anlayamamıştım. Baba olmayı gayet de iyi beceriyordu. Rebecca'yı bu kadar sevmese sorunun onda olduğuna kesinlikle inanacaktım. Ama sorun tamamiyle bendeydi.
Ama ben dünya üzerindeki en büyük aptaldım. Hala onun için bir şeyler hissedebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARADISE LOST \\Irwin
Fanfiction"Burası," diye fısıldadı sıcak nefesi dudaklarıma çarparken. "Benim kayıp cennetim."