"Okula gitmek istemiyorum." dedim okul eteğimin pilelerini avuçlayarak. Kaşlarını çattı ve kahve fincanını sertçe masaya bıraktı.
"Tek bir kelime daha edersen senin için hiç iyi olmaz. Hemen şimdi okula gidiyorsun. Eğer okula gitmediğini duyarsam," göz kontağı kurdu ve ateş saçarak baktı. "Akşam ne olacağını çok iyi biliyorsun." dedi tehditkar bir ifadeyle.
Kahve fincanını aldı ve tezgaha bıraktı. İnce topukluları beyaz parkelerde tok sesler çıkarırken mutfaktan dışarı çıktı.
"Anlamıyorsun," dedim ağlamaklı bir ses tonuyla. "Ben çok kötü bir şey yaptım, anne." diye fısıldadım. Çantasına makyaj malzemelerini yerleştirdi ve kapıdan çıkmadan önce son kez yüzüme baktı.
"Yaptıysan sonuçlarına da katlanırsın." Kapıyı arkasından kapattı ve salonun ortasından beni öylece bıraktı.
Burnumu çektim ve eteğimi daha çok sıktım. Annemin beni korumasını her şeyden çok isterdim. Diğer anneler gibi çocuğuna kimsenin zarar vermesine izin vermemesini dilerdim.
Kapının yanında duran çantamı aldım. Eninde sonunda dedim içimden, o dayağı yiyecektim. Şimdi gitmesem de, ki bu acıya hiç hazır değildim, en sonunda okula gitmek zorunda kalacaktım. Kahverengi botlarımı zorlukla ayaklarıma geçirirken bileklerime düşmüş gri çoraplarımı diz kapağımın altına çektim.
Dış kapıyı açmadan önce merdivenlerden inen ablamı gördüm. Bu saatte kalktığını görmek gözlerimi yaşartmıştı.
"Ona ulaşamıyorum." karşı tarafı dinledi bir süre. "En son dün gece aradım, açmadı." Ablamın yüzünde beliren endişe kırıntıları beni meraklandırdı. "Onun için endişeleniyorum Luke."
Göz göze geldik. Utandım ve bakışlarımı kaçırdım. "Off, biliyorum tamam mı? Sürekli olarak hepinizin bunu hatırlatmasından bıktım. Onunla herhangi bir şey olmadığımı da biliyorum." Sabahlığını üzerinden çıkardı ve ayaklarının dibine düşürdü. Söyledikleri göz bebeklerimin genişlemesine ve içimde adlandıramadığın bir hissin oluşmasına neden oldu. Düşündüğüm kişiden mi bahsediyordu?
Kapıyı hızla açtım ve arkamdan yüksek bir ses çıkartarak kapanmasına engel olamadım. Fakat bu sefer evin içinden gelen kızgın sesi umrumda olmamıştı.
"Ne yapıyorsun seni gerizekalı? Biraz yavaş ol!" Aldırmadım. Zihnim söyledikleriyle o kadar meşguldü ki bana yaptığı hakaretler en son düşüneceğim şeydi.Üzerimdeki uzun hırkaya daha sıkı sarıldım. Zihnime dolan görüntüler yüzünden umutlarımın üzerine çektiğim siyah çarşaf bir oldu. Yüzüme öyle bir ifadeyle bakmıştı ki o gün. O gece gözüme uyku girmemişti. Sanki bu dünya üzerinde hiç var olmamalıymışım gibi hissetmiştim.
O gün bir kez daha bulunduğum konumdan utanmış, daha iyisi olmak için Tanrı'ya yalvarmıştım. Biraz olsun gözünde daha değerli görünmeyi dilemiştim. Ama ben hiçbir şeydim onun için ve o hiçbir şeydi benim için.Aptalca hissetmeyi bırakmalıydım. Ablamın dudakları arasından çıkan aciz bir cümle benim umut kaynağım olmamalıydı. Nasıl olsa benim kalbim kırıktı, her zaman. Ve kırılmaya müsaitti, herkes tarafından.
Bana karşı tek bir duygu bile beslemeyen bir adam için ablamın kalbimini kırmamalıydım.
*****
Dolabımın kapağını sessizce kapattım ve elimdeki matematik kitabının sert kapağını sıkıca tuttum. Koridorun sonundaki sınıf nedense her zamankinden daha uzak görünüyordu.
Koridoru bir an önce geçmek için hızlı adımlarla koridorda yürüdüm. Ancak aniden yere kapaklanmam üzerine etraftakiler gülüştüler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARADISE LOST \\Irwin
Fanfiction"Burası," diye fısıldadı sıcak nefesi dudaklarıma çarparken. "Benim kayıp cennetim."