Drunk

15.6K 407 46
                                    

1 hafta sonra

Merdivenleri sessizce çıkarken mutfaktan gelen seslerle birlikte adımlarımı oraya yönlendirdim. Hafif aralık kapıdan annemin sinirli sesini işittim.

"Saçmalama." diye tısladı. Ancak sesini alçak tutmaya çalıştığını fark edebilmiştim.

"İstemiyorum dedim sana. Bunun neresini anlamıyorsun?" Rebecca'nın en az onun kadar sinirli olan sesine karşılık kaşlarımı çattım.

"Bunu ona ben söylemeyeceğim. Çok istiyorsan onu istemediğini sen söylersin."

"Anne," diye uyarırcasına konuştu Rebecca. "Doğum günümde Leona'yı görmek istemiyorum. Beni rezil ediyor." sinirle söyledikleri kalbimin paramparça olmasına sebep oldu. Elimdeki mücevher kutusuna tırnaklarımı geçirdim.

Konuşmanın devamını dinlemedim. Aşağı indim ve odamın kapısını açtım. İçeri girdim ve gözlerimde birikmiş göz yaşlarını gönderdim. Yatağımın üstündeki çantayı aldım. Mücevher kutusunu içine bıraktım. Anlaşılan iade etmem gerekecekti. Çantamı beraberimde yukarı çıkardım.

Mutfağa girdiğimde annem fırından kurabiyeleri çıkarıyordu. Bugün kızı için izin almıştı. Benim doğum günlerim kutlanmazdı bile.

Özenle geniş bir tabağa yerleştirdiği kurabiyelere baktım. Yıllardır aynı kurabiyeleri yapardı, Rebecca'nın doğum günü için. Artık 21 yaşındaydı.
Mutfak masasında oturmuş, kahvesini memnuniyetle yudumluyordu. Mutfağın girişinde durdum, sonunda bakışları beni bulduğunda yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. Bunu yapmam zor olmamıştı.

"Doğum günün kutlu olsun." dedim. Maalesef ki aynı sahteliği sözlerime yansıtamamıştım.

Kafasını geçiştirircesine salladı. Mutluluğunu bozmuşum gibi yüzüme baktı. "San-" sözünü kestim.

"Sen söylemeden önce, doğum günü partine gelemeyeceğim. Pazartesi günü teslim etmem gereken bir ödevim var. Bir güne yetiştirmem imkansız, üzgünüm." duygusuzca söylediklerim üzerine yüzünde belli etmemeye çalıştığı bir gülümseme oluştu.

"Tamam," diye şakıdı. "Sorun değil." Kafamı hafifçe salladım.

"Sen ne diyecektin?" diye sordum yalandan. Kahve fincanını masaya hafifçe bıraktı ve masadan kalkarken sorumu cevapladı.

"Hiçbir şey." Mutfaktan çıkması için geri çekildim. Yukarıya çıkan ayak seslerini duydum. Masaya ilerledim ve az önce kalktığı yere oturdum.

"Bunu yapmasına neden izin veriyorsun?" diye sordum sessizce. Kurabiye tabağını tezgaha bıraktı ve arkasını döndü. Özenle yapılmış topuzuna ve makyajına baktım. Büyükbabam öldüğünde bile kalkmış, her zamanki gibi saçını ve makyajını yapmış, ardından törene katılmıştı. Asla onun gibi bir insan olmayacaktım.

Kalçasını tezgaha yasladı. Yüzündeki alt edilmiş ifadeye baktım.

"Yardımcı olmaya çalışıyorum. İkiniz için de iyi olanı yapıyorum." Sırtımı sandalyeye yasladım ve kafamı cesurca kaldırdım.

"İkimiz için de iyi olan onun beni ezerek üste çıkmasıysa, tebrikler. Bunu başarıyorsun." Yüzünü buruşturdu, bana doğru bir adım atacak oldu. Sandalyemden kalktım ve elimle durmasını işaret ettim.

"Kurabiyeler oldukça güzel görünüyor." dedim kaşlarımı kaldırarak. "Küçükken en çok onları kim severdi hatırlıyor musun?" Bakışlarını beyaz zemine dikti.

"Çok severdin." dedi derin bir nefes alırken. Benim için üzülmüyordu, sadece kendini düşünüyordu. Vicdanını rahatlatmaya çalışıyordu. Yıllarca kendimi kandırsam da gerçekler bunlardı ve hepimiz farkındaydık.

PARADISE LOST \\IrwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin