Pain and shock

14K 358 75
                                    

Medya Rebbecca.

"Anneler ve babalar neden çocuklarını sevmezler?" diye sordum iri gözlerimi açarak dikkatle karşımdaki kadına bakarken.

"Her anne, baba çocuğunu sever." dedi elindeki kalemi masanın üzerine bırakırken. Kaşları her zamanki gibi ciddiyetle kıvrılsa da dudaklarında hafif bir tebessüm vardı.

"Peki ya onlar her anne baba gibi değilse?" dedim kafamı hafifçe kaldırarak. Joy Hood ellerini kısa saçlarından geçirdi.

"Sevgiden kastın ne, Leona?" diye sordu yüzüme şefkatli bir ifadeyle bakarak.

"Bilmem ki," dedim omuz silkerek. Ellerimi kucağımda sıkıca birleştirdim. "Sevgi; saçlarını okşadığında dudaklarındaki tebessüm, düştüğünde yüzünde oluşan endişe, kollarını etrafına sarınca kalbindeki kıpırtı... Bir nevi duygularımız değil midir?" Yüzümde isteklerimin getirisi olan küçük bir tebessüm vardı.

"Peki ya nefret? Nefret senin sevgi teriminin neresinde?" Önünde duran su dolu plastik bardaktan bir yudum aldı. Parmaklarımla oynamayı bıraktım ve bakışlarımı Bayan Hood'un arkasındaki panoya diktim.

"Nefret," diye fısıldadım. Son zamanlarda sıkça hissediyordum. "Nefret sevginin içinde değil, karşısında. İnsanları ne kadar seversek hissettiğimiz nefret de bir o kadar büyük olur." diye mırıldandım. Joy Hood'un yüzüne baktım. Çekik gözlerini kısmış söylediklerimi dikkatle dinliyordu.

"Hayal kırıklığı ne kadar büyükse dışa vurduğumuz nefret de onunla orantılır." dedim sözlerimi noktalayarak.

"Büyük hayal kırıklıkları yaşamış gibisin." dedi masanın üzerinde duran kalemi alarak elinde hafifçe çevirirken.

Yutkundum ve kolumdaki iki gün önceden kalan morlukları hatırladım. Hırkamın kolunu hafifçe çekiştirme ihtiyacı duydum. Babamın sözleri hala kulaklarımda çınlıyordu.

"Oldukça," diye fısıldadım dudaklarımda soğuk bir tebessüm varken.

"Bunları bana anlatmak ister misin?" diye sordu anlayışlı bir tavırla. Kafamı utanarak iki yana salladım.

"Pekala," diye mırıldandı. "Ne zaman anlatmak istersen ben buradayım biliyorsun." dedi gülümseyerek.

"Bunlar aramızda kalacak değil mi?" diye sordum ürkek bakışlarımı ona dikerek.

"Elbette, tatlım." dedi gülümseyerek.

Yüzümdeki solgun gülümsemeyle birlikte ona teşekkür ettim ve çantamı alarak deri koltuktan kalktım.

Koridora çıktım. Kolumdaki ince kayışlı saate baktım. İngilizce dersinin bitimine 10 dakika vardı. Sevdiğim tek ders olmasına rağmen derse girmek hiç içimden gelmiyordu. Bu sebeple bahçeye çıktım.

Arka bahçe her zaman daha tenha olmuştu. Özellikle sonbaharda kafamı dinleyebileceğim bir yerdi. Ayaklarım altında ezilen yaprakların hışırtısı kulağıma doluyordu.

"Burada ne işin var?" Arkamdan gelen sesle birlikte kafamı çevirdim. Constance sırtını duvara yaslamış, yerde oturuyordu.

Cevap vermek yerine omuz silktim. Yana kaydı ve eliyle beton zemine hafifçe vurarak yanına oturmamı işaret etti.

Yanına doğru adımladım ve kendimi hemen yanına beton zemine bıraktım.

"Kafa dinlemek için iyi bir yer, ha?" dedi sabit bir noktaya bakarak.

Hafifçe gülümsedim. "Çok," diye mırıldandım. Kemik gözlükleri yoktu. Düz olan saçları hafif dalgalar halinde omuzlarına dökülüyordu.

PARADISE LOST \\IrwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin