Rebecca' yı beyaz mini elbisesinin içinde terasın beyaz ve sarı tüllerle süslenmiş parmaklıklarına yaslanmış şarabını yudumlarken buldum. Yanında ilk defa gördüğüm bir adam duruyordu. Biraz sıkılmışa benziyordu. Zira bakışları yanındakinden başka herkesteydi.
"Selam, sevgili kardeşim." Bir anda önünde belirip dağınık topuz yaptığı saçlarından çıkan bir tutamı parmağıma doladım.
"Ne halt ediyorsun sen?" dedi tıslayarak. Gülümsedim ve yanındaki adama dönerek onu süzdüm.
"Kardeş misiniz? Çok benziyorsunuz gerçekten." Ablamın saçlarını biraz daha çekerek bırakırken ateş saçan gözlerine karşılık kahkaha attım.
"Buna aldanma. Bu geceye özel." dedim yüzümü işaret ederek.
"Nereden tanıyorsunuz birbirinizi?" diye sordum yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirirken. Karşımdaki otuzlarının sonunda olduğu belli olan adamdan gözlerimi ayırmadan.
"Babanızın ortağıyım." Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken hızla Rebecca'ya döndüm.
"O kadar mı yokluktasın." Bileğimi sertçe yakalayarak ateş saçan gözlerini bana dikti.
"Ne bok yapıyorsun?" Gevşekçe gülümseyerek ona bakarken aynı sertlikle bileğimi çektim.
Adama dönerek koluna hafifçe dokundu. Yüzüne küçük düştüğünü belli etmemek için bir numaralı gülüşünü yerleştirmişti.
"Kusura bakma John. Sarhoş herhalde." Adam kafasını salladığı sırada atıldım.
"Yoo, değilim. Eğer yatıyorsanız Vernon'a belli etmesen iyi olur."
"Kardeşini götürsen iyi olur. Gerçekten sarhoş." John gerilerek Rebecca'ya doğru baktı.
"Kafanı koparır. Kızını çok seviyor." Baş parmağımı boynumda kaydırarak mesajımı görüntülü olarak da verdiğimde Rebecca için son damla olmuştu. Koluma yapışarak beni terasta sürüklemesine bir şey demedim.
"Ne yapıyorsun? Adamla ne biçim konuşuyorsun sen?"
Yeterince uzaklaştığımıza karar verince durdu. Kolumu sakince kendime çektim. Terasın parmaklıklarına yaslanarak meydan okuyan bakışlarımı ona diktim.
"Ne oldu? Utandın mı?"
"Aptal, adam babamın ortağı tabiki de utanç verici."
"Artı biri olarak gelmek utanç verici değildi herhalde." Bakışlarımı terastan aşağı çevirerek umursamazlığıma devam ettim.
"Senin de kiminle geldiğini çok iyi biliyoruz." Hafifçe güldüm ve hiç istifimi bozmadım.
"Bana davetiye geldi. Gelmese bile sen benimkini biliyorsun."
Birkaç saniye duraksadı. Hala ona bakmıyordum. Ancak sinirlendiğini anlayacak kadar iyi tanıyordum.
"Leona, seni tam şu anda öldürebilirim." Parmaklarını çeneme bastırarak ona bakmaya zorladı. Ona bakarken sadece gülmekle yetindim.
"O seni gerçekten değiştirmiş. Kendine bir bak ne dediğini bilmiyorsun."
Elimle beyaz elbisesinin omzunda olmayan tozu süpürürken konuştum. "Sadece seni taklit ediyordum."
"Leona!" Tam üzerime doğru atılacakken arkasından gelen sesle beraber durdu. Dönerek ona bakarken o ise bana bakıyordu.
"Her yerde seni aradım." Devam edecekken duraksadı ve Rebecca'ya bakarak kaşlarını çattı. "Hem ne işin var burada." dedi tekrar bana dönerek konuştuğunda gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARADISE LOST \\Irwin
Fanfiction"Burası," diye fısıldadı sıcak nefesi dudaklarıma çarparken. "Benim kayıp cennetim."