Elimdeki bitki çayını kahve sehpasına bırakarak koltukta ona en uzak köşeye oturdum. Oturur oturmaz dudaklarımdan tıslamaya benzer bir ses çıktı.
"Siktir."
Dirseğini koltuğun kenarına, yanağını ise yumruk yaptığı eline yaslamış tüm ciddiyetiyle henüz taktığı bir filmi izliyordu.
"Dudaklarını daha güzel şeyler için kirletebilirsin." diye mırıldandı bana bakmadan.
Gözlerimi devirdim. "Oturamıyorum mutlu musun?"
Yandan yüzünün tehditkar bir gülümsemeyle aydınlandığını gördüm.
"Adımı inlerken zevkten dört köşe olmuştun ama." Sinirle dudaklarımı araladım ancak engel oldu. "Pardon çığlık atarken."
Dudaklarımdan bir 'hah' nidası çıkarken ayaklarımı kalçalarımın altında topladım.
"Kendini söylemiyorsun ama." Hızla ona doğru döndüm ve kafamı koltukta geriye yatırdım. "Tam orası, Leona. Daha hızlı ol." Sık soluklarım arasında onu taklit ettiğimde neredeyse yarım saattir bozmadığı duruşunu bozdu ve kolumu yakalayarak beni kendine çekti. Üzerine düştüğümde artık numaradan değil heyecandan hızlı hızlı nefes alıp veriyordum.
"Ashton," diye soludum. "Biliyorsun sadece şaka yapıyordum."
"Tabi." diye mırıldandı. "Seni bilmez miyim?" Elleri üzerimdeki bana oldukça bol gelen tişörtünü sıyırarak hafif dokunuşlarla karnıma ilerlerken beni boylu boyunca kucağına yatırdı. Bedenim hafifçe titreyerek tüylerim diken diken olduğunda ondan kaçmaya çalıştım.
Külotumu ortaya çıkararak hafif soğuk havanın tüm vücuduma tırmanmasına sebep oldu. Kasıklarımdaki ağrı tekrar kendini belli ederek sızladığında dudaklarımdan boğuk bir inilti döküldü.
"Teninde bıraktığım morlukları seviyorum." diye fısıldadı, beni doğrultarak bacaklarımı beline dolamamı sağlarken.
Dudaklarımı hafifçe boynuna sürterek kızarık izlerin üzerinde gezdirdim. "Sana hala kızgınım, Ashton. Duygularımı her yok saydığında olduğum gibi."
"Biliyorsun, seni asla yok sayamam."
Atik bir hareketle bedenimi altına yatırırken tişörtümü sıyırdı ve sutyensiz bedenimi gözleri önüne serdi.
Baygın bakışlarımı yorgun yüzüne dikerken iri gövdesinden kurtulmaya çalıştım. Kemiklerim bu denli sızlarken onun bu enerjiyi nereden bulduğuna dair bir fikrim yoktu.
Üzerime doğru eğilerek burnunu külotumun üzerine sürttü. "Bir posta daha ister misin?" Kafamı geriye doğru yatırdım ve sesli bir nefes çektim içime. Aksiyon filmindeki yüksek seslere odaklanarak beni tam oramdan öpmeye çalıştığı gerçeğini unutmaya çalıştım.
"Miniğim," Sıcak nefeslerini karnıma doğru bırakarak göğüslerime ilerledi.
Nefes alamayacak hale gelmişken onu omuzlarından ittim ve koltuğun sırtındaki tişörtü alarak göğüslerime bastırdım. Çoktan kasıklarım karıncalanmış, bedenim tekrar onu içinde istemeye başlamıştı.
"Çok mu istiyorsun?" diye mırıldandım, dudaklarımı dilimle hafifçe ıslatırken. Bakışları ıslak dudaklarıma kaydı. Hemen ardından gözlerini kapatarak alt dudağını dişlemişti.
"Bu ne biçim bir soru, Leona? Trafiğin ortasında bile seni becermek için müthiş bir istek duyuyorum."
Yanaklarım hafifçe kızarsa da belli etmedim.
"Eğer," dedim mırıldanarak, koltukta ona doğru yaklaştım ve iyice dibine girerek eşofmanının iplerini kavradım. "Seninle gelmeme izin verirsen." İplerini çekerek siyah eşofman altının belini genişlettim. "Tüm gece ne istersen, nasıl istersen..." Kucağına tırmandım ve ellerimi ensesinde birleştirerek dudaklarımı kulağının arkasına sürttüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARADISE LOST \\Irwin
Fanfiction"Burası," diye fısıldadı sıcak nefesi dudaklarıma çarparken. "Benim kayıp cennetim."