I won't fucked up this chance

1.9K 111 12
                                    

Anahtarı kontaktan çekti ve arka koltukta duran çantayı aldı.

“Çok açım, önce bir şeyler mi yeseydik?” dedim elimle karnımı ovuştururken. Kapısını açmadan önce halime güldü.

“Ben sana hazırlarım şimdi.”
Arabadan çıkıp yanına doğru yürüdüm. Beni kolunun altına alarak yanına çekti. Apartmanın otoparkında asansöre doğru yürümeye başladık.

“Düşündüm de,” burnumu tişörtüne sürterek kokusunu iyice içime çektim. “Yemekten sonra başka şeyler yapabiliriz.” Kafasını eğerek yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve muzip bir tavırla güldü.

“İyice arsızlaştın.” Somurtarak omzumda duran kollarını itmeye çalıştım. Ancak beni daha sıkı kavradı.

“Sen bilirsin. Sadece yemek de yiyebiliriz.”

“Hemen de vaz geçiyorsun. Şikâyetçi olduğumu kim söyledi?”

Cevap vermedim kafamı yere eğerek sırıtışımı görmesini engelledim. Kulağımda hissettiğim ılık nefesi ile bu çok sürmedi.

“Ya da,” diye fısıldadı. Yürümeyi kesmişti. Onunla beraber ben de durdum. Vücudumun baştan aşağı titrediğini hissettim. “Yemeği sonra da yiyebiliriz.” Dudakları her hareketinde tenime çarpıyordu.

Hafifçe öksürdüm ve sesimi bulmaya çalıştım. Dudaklarını kulağımın arkasına oradan boynuma doğru kaydırdı. Bir şeyleri başlatıp kontrolü onun ele almasına izin vermeyecektim herhâlde.

“Ya da,” diye fısıldadım onun gibi. “Yukarı çıkmayı beklemeyiz. 10 kat uzun bir yol sonuçta.” Boynumda bekleyen dudaklarının kıvrıldığını hissettim.

“Kesin artık şunu. Midemi bulandırıyorsunuz.”

Arkamızdan gelen sesle birlikte kafamız eş zamanlı olarak oraya döndü. Ashton’ın nefes alışverişlerinin şimdiden hızlandığını duyabiliyordum.

Dave karşımızda durmuş alaylı surat ifadesiyle birlikte ikimize bakıyordu.

“Yazık, nasıl da ellerini birbirlerinin üzerinden çekemiyorlar.” Ashton’ın kolları arasından çıkmaya çalıştım. Ancak beni o kadar sıkı tutuyordu ki bir adım bile gerileyemedim.

“Sikik çeneni kapat. Neden buradasın onu söyle.” Göz ucuyla ona baktım. Beklediğimden sakindi. Ama sinirli olduğu göz görür bir gerçekti. Üzerine atlamaması da bir şey sayılırdı.

“Ne bu şimdi? Böyle olunca aşık mı oluyorsunuz?” dedi tiksintiyle yüzünü buruşturarak.

Yine ikisinin sınırlarını zorluyordu.

“Öyle.” dedi Ashton beni şaşırtarak. Hayretle ona döndüm. Yalan söylüyordu. Böyle şeyler hissedemediğini söylemişti. “Seni ilgilendiren kısmı hala göremiyorum.”

Dave ona aldırmadı ve bize doğru yürüdü. Ashton yerinden kıpırdamadan öylece bekledi. Ancak ona değil bana geliyordu. Yüzüme dokunacağı sırada Ashton beni hızla arkasına aldı ve ona doğru bir adım attı.

“Ona dokunmaya kalkarsan seni buna pişman ederim. Sadece dokunduğun için değil, aklından geçirmeye tenezzül ettiğin için.” Tehditkar sesiyle birlikte yutkundum.

“Merak etme,” dedi hafifçe gülerek. “Şimdi değil, ama sonra ona öyle bir dokunacağım ki o acıyı çekmemek için orospunun tekinin seni doğurmamış olması için yalvaracaksın.”

Hangisine sinirlendiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Belki de hepsine sinirlenmişti. Elimi öyle bir hızla bırakarak üzerine atılmıştı ki bunun herhangi bir zaman diliminde tanımı olduğundan emin değildim.

PARADISE LOST \\IrwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin