Korkudan titreyen bedenimi sakinleştirerek bacaklarımı harekete geçirdim. Hafiften batmaya başlayan güneş kötülüğü de beraberinde getiriyordu. Ve benim peşimde olan bunun yanında bir hiç kalıyordu.
Bedenimi gizleyebilecek kuytu bir duvar köşesi bulabildiğimde sırtımı duvara yaslayarak aşağı doğru kaydım. Elimde sıkıca tuttuğum telefonu açarak tekrar arama yapmayı denedim. Ve hat tekrar düştüğünde gözlerimi sinirle yumdum. Tanrım çıldıracaktım!
Sanki çok yardımcı olabilecekmiş gibi elimi kalbime yasladım ve kalp atışlarımı dizginlemeye çalıştım. Burada saatlerce kalamazdım.
Geldiğim yönü kontrol ederek yavaşça doğruldum. Geriye doğru birkaç adım atarken gözümü kırpmadan boş sokağı gözlüyordum. Köşeyi dönerken bile hala bakınıyordum. Bedenim sert bir bedene çarptı. Dudaklarımdan korku ve heyecan dolu küçük bir çığlık kaçtı. Eliyle ağzımı kapatarak sırtımı duvara yasladı.
"Sessiz ol." dedi tehditkar bir sesle. İri bedeni ve duvar arasında sıkışmış kalmıştım. Buz mavisi gözlerini gözlerime dikti. Tüylerim diken diken oldu.
Kolları arasında debelendim ve serbest kalan bacağımı bacak arasına geçirmeye çalıştım. Saçlarımdan tutarak sırtımı sertçe duvara çarptı. Yüzümde patlayan tokadıyla yere düştüm ve acıdan gözlerim karardı.
"Bu kadar aptal olabileceğini düşünmemiştim." dedi alay ederek tepeden bakarken.
Dudağımdan akan kanı elimin tersiyle sildim. Önüme düşen saçlarımı geriye iterek ona doğru sinirle baktım.
"Sen kendini ne sanıyorsun? Hangi hakla bana tokat atarsın!"
Sinirden ellerim titremeye başlamıştı. Sırıttı ve çömelerek boylarımızı eşitledi. "Daha fazlasını istemiyorsan tatlı ağzını kapalı tut." Beni fiziksel acıyla korkutamazdı.
"Benim canımı yakarak onu üzemezsin." dedim tükürücesine.
"Konumunu bilmen güzel."
"Senin gibi bir korkak onu yaralayamaz." Parmaklarıyla sertçe çenemi kavradı. Kafamı duvara doğru savurduğunda inleyerek tırnaklarımı eline geçirdim.
"Senin yerinde olsam şansımı daha fazla zorlamazdım."
"Benden ne istiyorsun?" diye sordum zorlukla. Zonklayan başımı ellerim arasına alarak geriye doğru süründüm. Gülümsedi. Dağınık siyah saçları alnına dökülmüştü. Kaşında geçmişten kalma bir iz vardı.
"Sevgiline ve Hemmings bozuntusuna benden bir mesaj gönder." Nefrete bulanmış sözcükleri zihnimde yankılanıyordu. "En yakınlarındakine dikkat etsinler."
Kolumu sıkıca kavradı ve kendine doğru çekti. Sıcak nefesini yüzümde hissediyordum. Gözlerimi kapattım ve söyleyeceklerinin bir an önce bitmesini diledim.
"Ve Ashton korumaya senden başlasa iyi olur. Bir savaşı başlattığımda karşıma kimin çıktığını umursamam."
Parmakları arasındaki çakının metalik soğukluğunu ayak bileğimde hissettim. Kendimi aniden geriye doğru çektim. Fakat bileğimi yakalayarak çakının ucunu hafifçe çıplak tenime sürttü. Hemen ardından bıçağı kaval kemiğimden bileğime doğru bastırarak dik bir çizgi çekti. Boğukça inledim ve dişlerim arasından kesik bir nefes aldım.
"Bırak beni." dedim zorlukla. "İstediğin ben değilim."
Gözyaşlarım acının etkisinden kendini belli etmişti. Bu onu daha fazla keyiflendirdi. "Seni de harcayacaklar. Aynı Bella'yı harcadıkları gibi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARADISE LOST \\Irwin
Fanfiction"Burası," diye fısıldadı sıcak nefesi dudaklarıma çarparken. "Benim kayıp cennetim."