Calum ve Michael'ın arasında kalabalıktan uzak bir köşede durmuş onun kenarda James diye bahsettiği adamla konuşmasını izliyordum. Hala o adama karşı ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum.
Dave'in ringin arkasındaki kapıdan girdiğini gördüm. Üzerinde gri bir tişört ve kırmızı şort vardı. Elleri ve ayaklarına aynı renk kırmızı bandaj sarmıştı. Yanında başka bir adam duruyordu. Ona durmadan bir şey anlatıyordu. Elini kaldırıp adamı sustururken bizim durduğumuz yere doğru geldi.
Aramızda bir adım mesafe bırakarak durduğunda Calum ve Michael'ın diklendiğini göz ucuyla da olsa görmüştüm. Dave doğrudan bana bakıyordu. Tüm yüzüne alaycı bir sırıtış yayılmıştı.
"Bak sen şu işe. Kimler buradaymış." Elini yüzüme düşmüş saçıma ilerlettiği sırada kendimi geri çektim. Calum'un eli saniyeler içinde onun bileğine yapışmıştı. Michael ise beni korumacı bir tavırla kolunun altına almıştı. Kendimi neredeyse kırılacak bir eşya gibi hissetmiştim.
"Ona dokunmuyorsun."
"Yoksa?" Tek kaşını kaldırarak küçümseyen bir tavırla onu baştan aşağı süzdü.
"Seni ona bırakmam." Çenesinin ucuyla Ashton'ın durduğu köşeyi işaret ederken. "Beni tanırsın yaparım."
Dave bu sefer gerçekten güldü. "En başından beri seni kendi tarafıma almam gerektiğini biliyordum, Hood."
"Taraf yok." dedi Michael sakince. "Sadece en başından beri senin anlamak istemeyen suçlamak için etrafa saldıran çocukça hareketlerin var."
Açıkçası şaşırmıştım. Michael'ın Dave'le ilgili konulara girmediği gözümden kaçmamıştı. Ama sebebini çözememiştim. Cevabımı çok geçmeden bana Dave verdi.
"Tabi, doğru söylüyorsun. Taraf yok. Olsaydı bile sen hep Bella'nın tarafında olmak isterdin. Katillerinin değil." Michael'a baktım burnundan soluyordu. " Ne de olsa karşılıksız aşk buna denir."
Omzumdaki kolunu çekti ve ona doğru sinirle atılacağı sırada Ashton'ın buraya doğru koştuğunu gördüm. Ama Calum ona fırsat vermeden gözlerinden resmen alevler fışkıran arkadaşının önüne geçti.
"Çekil." Bakışları saniyelik Calum'a kaymış tekrardan Dave'e dönmüştü. Şoktan onu sakinleştirmek için bir şey bile diyemedim.
Siktir, bunların hiçbirinden haberim yoktu.
"Ne sikim oluyor burada?" Karmaşaya Ashton da dahil olunca Dave'in suratından okunan keyif iki katına çıkmıştı.
"Yok bir şey. Hallettik." dedi ona karşılık Calum. Pek öyle görünmüyordu. Zira Michael'ı sürüklemek zorunda kalmıştı.
Onların peşinden gidecekken Ashton'ın konuşması üzerine durdum.
"Sana çevremdekileri rahat bırak demiştim. Ama sen arkamı döner dönmez akbaba gibi tepelerine çöküyorsun. Üstelik ona ne dediğini çok da iyi biliyorum. Ölmüş kardeşini kullanacak kadar düşmüş olamazsın."
Dave'in suratındaki sırıtma silinerek yerini öfkeye bırakırken kendini tuttu.
"Sen kazanırsan bir daha onlara karışmam demiştim ben de."
Ashton kafasını hafifçe anlarmış gibi salladı. "Sözünde durmayacak olursan başına ne geleceğini çok iyi biliyorsun o zaman."
Dave onun söylediklerini duymazdan geldi. Ancak benim bile tüylerimi diken diken etmeye yetmişti.
"Ama ben kazanırsam," diye mırıldandı Ashton tam benim kolumu tuttuğu sırada.
"Onu istiyorum." Bakışları doğrudan beni bulduğunda sertçe yutkundum. Ashton'ın kolumu tutan parmakları sıkılaşmıştı. Gerildiği duruşundan bile belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARADISE LOST \\Irwin
Fanfiction"Burası," diye fısıldadı sıcak nefesi dudaklarıma çarparken. "Benim kayıp cennetim."