Blood

15.5K 425 22
                                    

Dudaklarım arasında bir şarkı mırıldandım. Sesimi iyice yükseltirken bileğimdeki kesiği derinleştirdim. Cam parçasının derimi kesişi ile birlikte alt dudağımı dişledim. Kesik kesik nefeslerim arasından ablamın en sevdiği şarkıyı söylemeye devam ettim.

Canım yanmıyordu. Kalbim ölüyordü. Her gün biraz daha fazla. Yaşamak sadece ailemin(!) ihtiyaçlarını karşılamaktı benim için. Sanki onların çocukları değildim de benden nefret etmeleri icin bir sebep sunuyordum onlara. Annemin beni dizlerine yatırıp saçlarımı okşamasını isterdim. Ama o hep ablamla ilgilenirdi. Ama şimdi neden öyle yaptığını anlıyordum. O bir anneydi. Ruhumun iğrençliğini önceden görmüştü. Ben sevgiyi hak etmiyordum. Ablamın sevdiği adama göz dikecek kadar düşmüştüm çünkü.

Kan lavaboya damladı ve göz yaşlarıma karıştı. Aynada kendime baktım. Gördüğüm surat midemi bulandırıyordu. İnsanların nefret etme sebebini her geçen gün daha iyi anlıyordum. İğrenç bir suratım vardı. Tamamı çillerle kaplıydı. Becca'nın yerine beni tercih edeceğini nasıl düşünebilmiştim ki? Tanrı aşkına! Ben insanlarla nasıl konuşmam gerektiğini bile bilmezdim.

Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Tüylerim diken diken oldu. Korkunç görünüyordum. Berbat bir oyuncuydum. Titreyen ellerimi zapt etmeye çalıştım. Elimdeki cam parçası lavaboya düştü ve tok bir ses çıkardı. Elimin tersiyle göz yaşlarımı kuruladım. Cam parçasını aldım ve klozete attım. Üzerine sifonu çekerken bilekliklerimi yaralı bileklerime taktım. Kan bulaşmış yüzümü temizlerken gözüm karardı fakat umursamadım. Ben her şeyi hak ediyordum. Her kötü durum benim eserimdi.

Banyodan çıktım ve mutfağa ilerledim. Adımlarım ruhsuz ve enerjisizdi. Saate baktım ve akşam yemeğini hazırlamam gerektiğini hatırlattım kendime. Bileklerimden sızan kanı görebiliyordum. Ama umrumda değildi.

Akşam yemeğinde ne yapmam gerektiği annem tarafından buzdolabına yapıştırılmış olurdu. Asla kafama göre hareket edemezdim. Yeşil kalemle yazılmış brokoliye yüzümü buruşturarak baktım. Yine aç kalmıştım.

Üst raftan zar zor indirdiğim tencereye su koydum ve altını yaktım. Dolaptan çıkardığım brokoliyi bıçakla sarsakça doğrarken zil çaldı. Elimdeki bıçak aniden tezgaha düştü. Korkak değildim. Sadece seslere karşı aşırı duyarlıydım. Elimi kuruladım ve kapıya bakmaya gittim.

Babam bir elini kapıya koymuş sabırsızlıkla kapının açılmasını bekliyordu. Ona kocaman gülümsedim. Karşılık vermedi. Kapının önünde duran bedenimi kenara itti. Elindeki çantayı kucağıma doğru attı. Ağır çantayı son anda tuttum.

Üst kata çıkarken yüzüme bakma tenezzülüne bile girmemişti. Sırtımı kapıya yasladım ve elimi şiddetle atan kalbime bastırdım. Onu görünce neden hep böyle oluyordu? Neden bu kadar heyecanlanıyordum?

Ellerim tekrardan titremeye başladığında bunu durdurabileceğimden emin değildim. Burnumu çektim ve ıslanmış gözlerimi sildim. Herkese karşı bir kalkanım varken ve onların yaptıkları canımı acıtmıyorken onun en ufak bir hareketinin gözlerimi doldurmasını sevmiyordum. Beni güçsüz ve aptal biri gibi görmesini istemiyordum.

Mutfağa geri döndüm ve brokolileri doğramaya devam ettim. Kaynamaya başlayan suya tuz ekledim ve brokoliyi tencereye boşalttım. Üşümüş ellerimi kot pantolonuma sürttüm ve ısıtmaya çalıştım. O sırada gözüm brokolinin yanındaki domates çorbasına kaydı. Evde hiç hazır çorba kalmamıştı. Şimdi yapsam bile yetiştiremezdim. O yüzden salatayı yaptıktan sonra markete gitmeliydim.

Salata malzemelerini almak için buzdolabının kapısını açtım. O sırada yere bir damla kan damladı. Parmağımla hızla kanı sildim. Bileğim kötü görünüyordu. Bilekliklerim kan içinde kalmıştı. Ama umrumda değildi.

PARADISE LOST \\IrwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin