Koştum. Soluklarım ciğerlerimi zorluyor ancak bunu umursamıyordum. Soğuk havaya bıraktığım sıcak nefeslerim halkalar halinde geceye karışıyordu. Durmadım... Ensemde gölgesini hissediyor, korkudan tir tir titreyen bacaklarımı zorlukla hareket ettiriyordum.
Ayağımı boşluğa attığımda bir çığlık koptu genzimden. Düşüyordum... Sonsuz bir boşluğa. Kalbim göğüs kafesimi ezerek kendini özgür bıraktığında kendimi yerde buldum, dönme dolabın önünde. Paslanmış ve boyası yıpranmış kabinlerden birinde babamla birlikte gülen Rebecca'nın kan donduran solgunluğuna baktım. Korku ve acı tüm bedenime yayılırken, hızla arkamı döndüm. Beni yakalayacaktı. Duramazdım.
"Nereye gidiyorsun, küçük kardeşim?" Rebecca'nın insanın içini ürperten sesiyle yüzünden akan kanı görmem bir oldu. İrkilerek geri çekildiğimde aniden ileri atıldı ve omuzlarımı sıkıca kavradı. Tırnakları tenimi delip geçerek derin bir yara açtığında acıyla çığlık attım. Beni bırakmasını söyleyecektim, eğer konuşabilseydim.
"Beni ne hale getirdin, böyle?" dedi nefret kusarak. Ben bir şey yapmadım demek istiyordum. Kan üzerimdeki ince kazağı nemlendiriyor, rahatsız edici bir yapışkanlığa sebep oluyordu.
"Leona!" uzaklardan kulağıma dolan endişeli ses ile birlikte tekrar koşmak istedim. Beni bulacaktı. Beni bulacaktı...
"Onu ben de seviyordum!" diye bağırdı. Olduğum yere çakılı kaldım. Şiddetle çarpan kalbimin sesinden ve ablamın gürültülü nefeslerinden başka ses yoktu etrafta.
Ve sonra tekrar duydum o sesi daha yakındı artık. Acı çekiyordu.
"Bana onu geri ver." diye fısıldadı ayaklarımın dibine çökerek. Rüzgar şiddetle esmeye, bedenim bir yaprak gibi titremeye başladı. Onu tutup kaldırmak istedim. Ancak kaybolmuştu.
Sarsılan bedenimi hareket ettirmeye çalıştım. Kolum arkadan yumuşakça tutulduğunda gözlerimi pes ederek yumdum. Güçsüzce geri döndüm.
"İşte buradasın." dedi sahte bir gülümsemeyle avuç içini yanağıma yaslayarak tenime dokunurken. Büyük ellerinden cildime batan dikenler canımı yakarken kendimi geri çekmeye çalıştım. Kolumu sıkıca kavradı kendine çekti. Bedenim bedeniyle bir bütün oluşturacak şekilde sertçe göğsüne çarptı.
Kana bulanmış elleri başımı döndürerek kaçtığım bedenine sığınmama sebep oldu. Kıyafetlerine bulanmış kanıma endişeyle baktım. Nasıl olur da acı çekmezdim? Bunca kan nereden geliyordu?
Bedeni aniden güçsüzce yere düştü ve ela gözleri odağını kaybederek kapandı. Gözlerim endişeyle kocaman açıldı. Onun kanıydı. Her yerdeydi... Kalbinde kan sızdıran derin bir yarası vardı.
Kendimi hızla yere bıraktım. Titreyen ellerim buz kesmiş bileğini tuttu. Bunu bana yapamazdı. Bunu bana yapamazdı...
Çığlık atarak sıkıca bastırdığım gözlerimi araladım. Kalbim şiddetle atıyor, canımı yakıyordu.
"Sakin ol, güzelim." diye mırıldandı çatallı çıkan sesiyle. Doğrulduğum yatakta omuzlarımı sıkıca kavrayan Ashton'a döndüm hızla. Aniden ileri doğru atıldım ve kollarımı sıkıca boynuna doladım.
Elleri yatıştırıcı hareketlerle sırtımı sıvazladı. "Sadece kabustu, miniğim." diye fısıldadı. "Geçti, buradayım."
Göz yaşlarım beni bekletmemiş ve çok geçmeden tişörtünü ıslatmıştı.
Ellerimle göğsünü yokladım ve sapasağlam olduğuna kanaat getirdiğim ilk an sesli bir nefes bıraktım dudaklarımdan.
Geri çekildim ve şefkatle parıldayan ela gözlerine baktım. Nasıl kaybolmuştu o parıltı gözlerinden, nasıl olmuştu da cansız bedeninde yok olmuştu gözleri?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARADISE LOST \\Irwin
Fanfiction"Burası," diye fısıldadı sıcak nefesi dudaklarıma çarparken. "Benim kayıp cennetim."