wasting my young years

997 87 41
                                    

Arkadaşlar bölüm attım amk inanamıyorum :O artık bundan sonra yorum yapmayanları #teamDave oy vermeyenleri #teamRebecca olarak görürüm şimdiden söylüyorum jdjdkdkdkfkfkfkfkkd

Neyse bölüm Aphricitas senin için. Yorumlarını okurken çok keyif aldım. Umarım sen de okurken keyif alırsın ;))

Bölüm şarkısı; London Grammar - Wasting my young years

İnleyerek gözlerimi karanlık bir odaya açtığımda hala örülü olduğunu fark ettiğim saçlarımdan birkaç tutam çıkarak terden alnıma yapışmıştı.

Son zamanlarda bilmediğim yerlerde uyanmayı alışkanlık haline getirmiştim. Bana oldukça uzun gelen birkaç hafta boyunca bu kadar iyi uyuduğumu hatırlamıyordum. Ama bunda iğnenin de payı büyüktü. Yine de Dave'in yatağında uyanmaktansa yerde uyanmayı tercih ederdim.

Bakışlarım büyük yatağı bulduğunda rahatsız olmuştum. Oda misafir odası olamayacak kadar iyi döşenmişti. Besbelli onun yatak odasıydı. Tam karşımda kırmızı taşlarla döşeli duvara monte edilmiş oldukça büyük bir televizyon vardı. Sağ tarafımda kalan ahşap içki büfesine hayretle baktım. Bu kadar zengin içeriği olanı ilk defa görüyordum. Büfenin çaprazında sürgülü kapısı yarım açık olan odanın loş ışıklarından giyinme odası olduğunu anlamıştım. Bu kadar parayı nereden bulduğunu merak etmiştim. Ne iş yaptığına dair hiçbir fikrim yoktu. Ashton gibi hala dövüşüyor olma ihtimali vardı ama hiç sanmıyordum.

Ashton'ı hatırlamak beni tekrar içinden çıkamadığım bir sıkıntıya sokmuştu. Üzerimdeki çarşafı iterek yatakta doğruldum. Bu sırada üzerimde kendi kıyafetlerim yerine tüm sinirlerimi zıplatacak, bana neredeyse elbise gibi olan bir erkek tişörtü bulmuştum.

Dave'i bulduğum ilk yerde gebertecektim. Üstelik bunu zevkle yapacaktım. Doktora sakinleştirici yaptırtması son nokta olmuştu. İnsanları nasıl bu kadar çabuk manipüle edebiliyordu, akıl alır gibi değildi.

Çıplak ayaklarımı eskitme ahşap zemine bastığımda tüm kemiklerimin sızladığını hissettim. Sanırım uzun zamandır düzgün bir uyku çekemediğimden ve sakinleştiriciden kaynaklıydı.

Ayağa kalkıp oldukça ağır olan siyah kadife perdeleri açtım. Büyük pencerelerden içeri sızan gün ışığına karşılık gözlerimi kıstım. Sakin bir sokağa bakıyordu. O yüzden hiç ses yoktu. Bir süre camdan dışarı öylece baktım. Zor ayakta duruyordum ama daha fazla yatmak istemedim.

Hamileydim. Beni bayıltmalarından hemen önceki güncel konu buydu. Nefesim kesilirken elimi tişörtün üzerinden karnıma yasladım. Dümdüzdü. Büyümek için henüz çok erkendi. Daha minicikti.

Camı açtım ve serin havanın odaya dolmasına izin verdim. Geri geri yürüyerek yatağın ucuna oturdum. Yorgundum. Düşünmek beni artık yoruyordu.

Anne olmanın bende bir karşılığı yoktu. Nasıl anne olunur bilmiyordum bile. Bu yaşıma kadar bir annem olmuştu ama annelik doğurmak değildi ki. Sorun 9 ay boyunca kendi bedenine bağımlı bir canlıyla yaşamak değildi. Ondan sonrasıydı. Sıkıntılar doğduktan sonra başlıyordu. Ben bunlarla baş edebilecek miydim? Henüz kendimle baş edemiyorken hem de.

Üstelik daha çok gençtim. Tektim ve belki de yolun sonunu kendim için görüyordum. Elimde kimse kalmamıştı. Annem yoktu, babam yoktu, kardeşim, sevgilim, arkadaşım... Hiçkimse benim için yoktu.

Yıllardır baba sandığım ve hayata beni milyonlarca sıfır başlatan adamın aslında hiç benim babam olmadığını öğrendiğimde yanımda Ashton vardı. Ben o gün fena düşmüştüm. Beni tek bir gecede ilgisi ve anlayışıyla toplayan o olmuştu. Tek başıma ben asla kalkamazdım. Bunu çok iyi biliyordum.

PARADISE LOST \\IrwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin