Ellerimi kapıya yasladım ve Tanrı'dan gürültünün bir an önce kesilmesini diledim. Duvara çarparak parçalanan bir bardak sesi daha yankılandı evin içinde. Ama bu sefer beraberinde annemin çığlığını da sürüklemişti. Dış kapı şiddetle kapandı ve ev ölüm sessizliğine büründü.
Kaşımdan süzülen kan görüşümü bulanıklaştırsa da kilitlediğim kapıyı açtım ve aceleci adımlarla merdivenleri tırmandım.
"Anne?" diye seslendim titreyen sesimle salondaki tekli koltukta oturduğunu görünce. Elini alnına bastırmış, kafasını önüne eğmişti. Yanına koştum ve önünde diz çöktüm.
"Ne oldu?" diye sordum korkuyla. Cevap vermedi. Kafasını ters yöne çevirmekle yetindi. "Canın acıyor mu? İzin ver de bakayım." dedim sessizce. Elimi çekinerek elinin üzerine koydum ve elini alnından çekmeye çalıştım.
"Bırak beni." diye tısladı elimi iterken. Elini alnından çekti ve kanı şakaklarına bulaştırdı. "Hepsi senin yüzünden oldu!" dedi bağırarak omzumdan iterken. Yere düştüm ve gözlerimi kırpıştırarak görüşümü netleştirmeye çalıştım.
"Ne yaptım ki ben?" diye fısıldadım cılız bir sesle.
"Bir de soruyor musun?!" diye bağırdı. Sinirden gülmeye başladı ve işaret parmağıyla sertçe göğsüne vurdu. "Bak, ne haldeyim ben! Gençken yaptığım aptalca bir hata yüzünden tek bir günüm bile güzel geçmedi."
O aptalca hata bendim.
"Ben senin kızınım, anne." diye fısıldadım. Alt dudağım hafifçe titremeye başladı.
"Seni istemiyorum." dedi duygusuz bakışlarını gözlerime dikerek. Tek bir damla süzüldü gözlerimden. Her şeyin bilincinde olan ve tüm hayalkırığını üstlenen bir göz yaşıydı.
"T-tamam." dedim kekeleyerek geriye sürünürken. "Ben ortalığı toplayayım." diye mırıldandım. Daha fazla onun önünde kendimi küçük düşürmek istemiyordum. Sendeleyerek ayağa kalktım ve salondaki cam parçalarına diktim bakışlarımı. Her seferinde nasıl da kalbimi bu bardaklar gibi parçalayabiliyorlardı? Ve her seferinde unutuyorlardı. Ben bardak değildim. Kalbimi süpürerek çöpe atamazdım.
Ama bu sefer kalbimi söküp almıştı. Artık kanayacak bir yer kaldı mı, bilmiyordum.
Babam her zaman etrafı yıkıp döker bana zarar verirdi. Her seferinde sözlerini içime atar, kimseye tek kelime etmezdim. Ama annem gördüğü en ufak bir muamelede tüm suçu üstüme atmıştı. Günahlarını unutmak için suçladıkları bendim.
"Ben sizden çok fazla bir şey istemedim." dedim donuk bir ifadeyle yerdeki cam parçalarını toplarken. "Belki bir kızım deseniz," diye mırıldandım omuz silkerek. "Saçlarımı okşasanız, sarılsanız ben de normal bir çocuk olabilirdim."
Cam parçalarını kırık vazonun dibine koydum. "Belki benim de tek derdim yarın ne iş yapacağım yerine ne giyeceğim olsaydı beni de severdiniz." diye mırıldandım. "Ya da sürekli özür dilemek yerine bağırıp çağırsaydım en değerlin olabilirdim." dedim kendi kendime gülerek.
"Leona," diye mırıldandı oturduğu yerden kalkarak.
"Benim Rebecca'dan ne eksiğim var? İnsan olmam, duygularımın olması değer görmem için yetmez mi?" diye sordum küçük bir çocuğun çaresizliğiyle.
"Melenie," diye fısıldadı buğulu bakışlarını gözlerime dikerek.
"Beni darmadağın ettiğinizi ne zaman fark edecekseniz, anne?" dedim burnumu çekerek akacak göz yaşlarımın önüne geçerek.
"Ben öyle söylemek istemedim." dedi sessizce yanıma doğru birkaç adım atarken. Elimle ona durmasını işaret ettim. Tam da söylemek istediklerini söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARADISE LOST \\Irwin
Fanfiction"Burası," diye fısıldadı sıcak nefesi dudaklarıma çarparken. "Benim kayıp cennetim."