Petrol ofisine geldiğimizde Sarp arabayı kenara çekti ve "Tabancan yanında mı?" diye sordu.
Ceketimi yukarı kaldırdım ve belimdeki kılıftaki tabancamı gösterdim.
"Çok dikkatli ol. Bir şey olursa ara." diyen Sarp'a "Sarp benim üstüm olabilirsin ama benimle yakın zamanlarda okuyup işe başladın. Hani ortaktık?" dedim.
"İşime gelince üstün olurum. Telsizini yanına al." diyen Sarp'a cevap vermeden telsizimi de alıp arabadan indim.
Sarp uzaklaşırken benzin istasyonuna girdim.
Beni telsiz ile gören kasadaki çalışan, "Sonunda biri geldi. Kaç gündür bir haber bekliyoruz. Yakalayabildiniz mi?" diye sordu.
Kısa bir süre onu süzdüm. Otuzlarında, kumral saçlı bir erkekti.
Anlamayarak ona baktım ve "Neyden bahsediyorsunuz?" diye sordum.
"Silahlı saldırı için gelmemiş miydiniz?" diye soran görevliye "Cinayet bürodan geliyorum. Birkaç sorum olacaktı." dedim.
Görevli, "Üzgünüm. Yanlış anladım." dediğinde "Sıkıntı yok. Şimdi şu silahlı çatışmadan bahset." dedim.
"Üç gün önce iki Renault, siyah renkli araba geldi ve benzin istasyonuna ateş açtı." demesi ile neyden bahsettiğini anlamıştım.
İki haftada üç benzin istasyonuna silahlı saldırı yapılmıştı. Daha sebebi ve kimlerin yaptığı bulunamamıştı. Çalışmalar devam ediyordu.
"Anladım. Bana bugünün kamera kayıtları gerekiyor. Bir cinayet zanlısının buradan telefon ettiğini düşünüyoruz." dedim.
"Komserim size yardımcı olmak isterim ama silahlı çatışmada kurşunların bazıları kameralarımıza da geldi. Çatışmadan dolayı birçok çalışan da istifa etti. Kameraları yaptırmak için kimseyi birisini çağıramadık."
"Hay şanssızlığıma..."
Belki de şanssız değildim. Kameraya ateş edilmesi kasti bir durumdu. Sırf bir benzin istasyonunun kamerasını bozmak için iki benzin istasyonuna daha saldırı yapmak mantıklı mıydı?
Dikkat çekmeyen ve zekice bir plan gibi gözüküyor.
"Saldırı anının görüntülerine bakabilir miyim?" diye sordum.
"Kopyası olacaktı, buyurun gelin." diyerek kasanın arkasındaki sandalyeyi işaret eden çalışan ile yanına geçip sandalyeye oturdum.
Çalışan masa üstü bilgisayar ile görüntülere girerken derin bir nefes verdim.
Aklım hala telefon konuşmasındaydı. Daha ulaşmak istediğim hedefler vardı.
İçimden güldüm. Bu mesleği tehlikelerini bile bile seçmiştim. Eğer ölürsem de başka hedeflerim olsa dahi en büyük onura ulaşmış olacağım. Şehit olacağım.
Çalışan görüntüleri başlattığında tüm dikkatimi bilgisayara verdim.
Aynı dediği gibi gelişiyordu olaylar. İki Renault araç gelip ateş açıyordu.
Arkadaki aracın arka koltuğundaki silahlı zanlı kameraya baktıktan sonra kasti olduğu belli edecek kadar iyi bir nişan ile kamerayı vurmuştu.
"Biliyordum."
Çalışan bana bakarken "Bu görüntülere ihtiyacım olacak." dedim.
"Tabii."
Çalışan görüntüleri bana vermek için hazırlarken "Peki yirmi dakika önce burada telefonu kullanan bir kadın veya adam oldu mu?" diye sordum.
Sesi erkek gibi gelmişti ama sesini değiştirmek için kullandığı aygıttan dolayı kadın olma olasılığını da göz önünde bulundurmak lazımdı.
"Öğle arasındaydım. Bilmiyorum."
"Sen öğle arasındayken burada kimse yok muydu?" diye sordum.
"Dediğim gibi çoğu eleman istifa etti. Öğle aralarında dükkan kısmını kilitliyorum. Telefon kulübesi dışarıda olduğu için isteyen konuşma yapabilir." Çalışanın verdiği cevap ile ofladım.
İnce ayrıntılarına kadar düşünülmüş. Bu da beni ümitsizliğe çekiyordu.
Emre'nin sesten bir şey çıkarmasını beklemekten başka çarem yok gibi gözüküyordu.
"Peki bugün ya da bu hafta içinde dikkatini çeken bir durum oldu mu? Tuhaf görünümlü biri, tavırları dikkatini çekmiştir belki."
"Maalesef."
Numaranın yazdığı kartı çalışana verdim ve "Aklına demeyi unuttuğun bir şey gelirse lütfen benimle iletişime geç." dedim.
"Tabii ki." diyen çalışana tebessüm ettikten sonra dükkandan çıkacakken duyduğum ateş sesi buna engel oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümüne Oyun
ChickLitTek bağlantısı cinayetin sadeliği olan üç cinayeti araştıran polislerimiz dava üzerinde çalışamadan ilginç bir şekilde açığa alınırlar. Cinayetin baş şüphelisinin eski bir tanıdığı olduğunu fark eden baş karakterimiz onun kim olduğunu hatırlamak içi...