Sıla acıyla gülümsedi.
"O zaman tam on beş yaşındayım. Çok iyi hatırlıyorum." dedi ve İlayda'nın babasına döndü.
"Evimize baskın yapan kişi sendin, Serdar Çevik!" dedi.
İlayda'nın babası kafasını öne eğdiğinde kaşlarımı çattım. Olay sandığımızdan bile büyüktü.
"O gün erkek kardeşim kaçırıldı. Daha yedi yaşındaydı. Masum, küçük ve saftı. Babam kafayı sıyırmıştı, annem üzüntüden hastalanmıştı. Bense üzgün annemin yanında duramayacak kadar güçsüz olsam da babama yardım edecek kadar güçlüydüm."
Sıla'nın sinirden elleri titriyordu.
Sıla, İlayda'nın arkasına geçerken "En sonunda kardeşimin yerini bulmuştuk. Babam ve birkaç adamımız ile Serdar Bey'in deposuna gittiğimizde tahmin edin kaçmak için ne yaptı?" diye sordu.
"Küçük kardeşimi önüne aldı. Babamın ve adamlarının kendisine doğrulttuğu silahların arasına aldı kardeşimi. Diğer elinde benzin dolu bidon vardı."
Sıla bir elini içeriye girdiği adamına uzattığında adamı eline ağzı açık bir benzin bidonu verdi.
Sıla hiç düşünmeden benzini İlayda'nın başından aşağı dökerken İlayda, babasına korkuyla bağırıyordu.
"Baba, yardım et!"
Serdar Çevik, "Kızımın bir alakası yok, onu karıştırma." dediğinde Sıla bitmiş benzin bidonunu sinirle yere fırlattı.
"Benim küçük kardeşimin de bir suçu yoktu!"
"Sıla bu bir çözüm yolu değil." diyen Sarp, Sıla'ya yalvarırcasına bakıyordu.
Sıla, Sarp ile birkaç saniye göz göze geldikten sonra cevap vermeden anlatmaya devam etti.
"Tabii babam kardeşimin canı kurtulsun diye kendi silahı başta olmak üzere tüm adamlarına silahları bıraktırttı. Sadece kardeşimi bırakmasını istedi. Sonra giderse gitsin, umurunda değildi. Sadece kardeşimi sağ salim kurtarmak istiyordu."
Sıla'nın gözünden bir yaş aktığında adamından çakmak aldı.
Serdar Çevik yalvarmaya devam ediyordu. Bağlı olmasa Sıla'nın ayağına kapanırdı.
"İlaydacım baban ise hiç düşünmeden çakmağı yakıp küçük kardeşimi alevler almasına izin verdi."
Sıla, "Sıla lütfen yapma, yalvarırım. Ne istersen yaparım." diyerek ağlayan İlayda'yı umursamadı.
Çakmağı yaktı ve hiç düşünmeden İlayda'yı ateşe verdi.
Hem İlayda'nın hem de babasının acı nidası odada doluşurken gözümü birkaç saniyeliğine kapattım.
Kardeşinin o halini, İlayda'yı böyle görmek korkutmuştu.
Sıla güçlü bir kahkaha attıktan sonra yüzü ifadesiz bir hal aldı.
"Kardeşim böyle yanarken kimse bir şey yapamadı. O yedi yaşındaki küçük çocuk çığlıklar içinde orada öldü. Serdar Çevik ise bu acımızdan yararlanıp kaçtı."
Serdar Çevik korkuyla Sıla'ya bakarken Sıla, adamını yanına çağırdı.
Adamı yanına geldiğinde "Serdar Çevik'i onun için hazırladığım odaya götürün ve gerekeni yapın."
Emir verdiği adamı ile hazırda bekleyen bir adamı Serdar Çevik'i çözerken Serdar Çevik, "Ne yapacaksınız bana?" diye sordu.
"Fareleri sever misin?" diye soran Sıla ile Serdar Çevik anlamayarak ona baktı.
"Fare işkencesine, daha doğrusu sıçan işkencesine götürülüyorsun."
Bu işkence yöntemini biliyordum.
Bir insanı dev boyutlu sıçanlarla aynı odaya kapatmak bile bir işkenceyken, orta çağ insanına bu yetmemiş ve dehşet verici bir işkence yöntemi geliştirmiş.
Böylece en sadist işkence yöntemlerinden birini bulmuş Orta Çağ insanı.
Alt kısmı açık bir kafes kayışlarla kurbanın karın bölgesine yerleştirilir ve içine büyük sıçanlar konulurmuş.
Buraya kadar tamam ama sonrası korkutucu.
Üstten ateş yakılmış ve sıçanların korkması sağlanmış. Ateşten korkup kaçmak isteyen sıçanlar için tek bir yol varmış. O da aşağı kaçmak.
Ee ama aşağıda insan var, hah işte işkence de bu zaten.
Ateşten kaçmak isteyen sıçanlar kurbanın karnını parçalayıp içine giriyor.
Sonuç?
Karnı parçalanarak ölmüş bir insan.
Serdar Çevik gitmemek için çırpınırken Sıla'nın adamları onu zorla içeri götürttü.
![](https://img.wattpad.com/cover/294647505-288-k393709.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümüne Oyun
Literatura FemininaTek bağlantısı cinayetin sadeliği olan üç cinayeti araştıran polislerimiz dava üzerinde çalışamadan ilginç bir şekilde açığa alınırlar. Cinayetin baş şüphelisinin eski bir tanıdığı olduğunu fark eden baş karakterimiz onun kim olduğunu hatırlamak içi...