Adamın koyu mavi gözleri ile göz göze geldiğimde ona doğru koşmaya başladım.
Ferman anlamayarak arkamdan bakıyordu. Bir şey açıklamaya fırsatım yoktu.
Adam kaçmaya başladığında "Orada dur!" diye bağırdım.
Beni dinleyeceğini düşünmüyordum ama bağırmaktan başka çarem de yoktu. Adam çok hızlı koşuyordu.
"Sana dur dedim!"
Sola döndüğünde daha da hızlanarak aynı yerden döndüm.
Çıkmaz sokağın duvarı ile karşılaşınca nereye gittiğine bakmak için fırsatım bile olmadı.
Arkamdan yaklaşıp ağzımı kapatan elin sahibi aynı zamanda elindeki bıçağı boynuma dayamıştı.
Onu teşhis edebilmek için her türlü ipucu işime yarardı. Kokusunu almaya çalıştım.
Kendine has olan kokusunun içinden içtiği sigaranın kokusunu ayırt edebiliyordum.
"Sana ne demiştim?" diye fısıldadığında cevap veremedim.
"Beni öldüremezsin." Bıçağı boğazıma sadece değiyordu. Bir baskı hissetmiyordum.
"Ölüm tehdidi aldıktan sonra tek başına kalmak ne kadar zekice?" diye fısıldadı kulağıma doğru.
"Demek beni tehdit eden sendin." diye mırıldandım.
Çenesini omzuma yasladığında ona bakmaya çalıştım.
"Önüne dön, Begüm." Sesini ilk kez düzgünce duyuyordum. Daha önce ya ses değiştirme aygıtı kullanmıştı ya da fısıldayarak konuşmuştu.
En fazla otuz beş yaşındadır. Sesinin kalınlığı bir ürperti hissetmeme sebep olsa da diksiyonunun düzgünlüğü onu bir İstanbul beyefendisi gibi düşünmeme sebep oluyordu.
"Öldürmeyecek misin zaten? Seni görmem neyi değiştirir?" diye bir soru yöneltti.
"Seninle bir anlaşma yapacağız." dediğinde "Bir suçlu ile ölsem de anlaşma yapmam." dedim hışımla.
"İşbirlikçi olacak olman mutlu etti. Bu davadan Sarp ile birlikte çekileceksiniz. Davayı başkasına devredeceksiniz."
Alayla güldüm.
"Bizden sonra davayı alanlara da mı bu sözleri söyleyeceksin?"
Az önce benim güldüğüm gibi güldü. "Davada ne kadar ilerleyebildiniz, Begüm? Olduğunuz yerde sayıklıyorsunuz. Bense işin ta içindeyim. Bildiklerin ile yorum yapmayı bırak."
Siren sesleri duyulurken "Benim için geliyorlar." dedim.
"O zaman ben gidiyorum yavru kedi."
Bıçak tutan kolunu tuttum ve "Hiçbir yere gidemezsin. Tutuklusun." dedim.
Belimden kelepçe çıkarırken ani bir hareketle kelepçeyi elimden çekti ve kolunu tuttuğum elimin bileğine kelepçeyi taktı.
Diğer kısmını duvardaki boruya taktırınca "O zaman sonra görüşürüz yavru kedi." dedi.
Arkamdan çekilip duvara doğru koşmaya başladığında küfür mırıldandım. Kelepçenin anahtarı yanımda değildi.
"Tekrar karşılaşacağız!" diye bağırdım arkasından.
Çevik bir hareketle duvarın üstüne oturduğunda yüzünü görmeye çalıştım. Lanet olsun, çok iyi gizlenmişti.
"Sabırsızlıkla o anı bekliyor olacağım."
Kendisini bir anda geriye doğru bıraktığında istemsizce ağzım açık kaldı.
Yalan yok, bu havalıydı.
Siren sesleri daha da yaklaşınca "Buradayım!" diye bağırdım.
İki dakika içinde Şahin ve Sarp'ın yanında iki polis memuru daha çıkmaz sokağa girince derin bir nefes verdim.
"Şüpheli 1.80 boylarında, beyaz erkek. Göz rengi mavi. Duvardan diğer tarafa atladı. Daha önce sporla ilgilenmiş olmalı. Hızlı olun ve onu yakalayın." dedim.
İki polis memuru hızla yanımızdan ayrılırken Sarp yanıma geldi ve cebinden anahtar çıkarıp kelepçeyi çözdü.
"Bu nasıl oldu?" diye sordu Şahin.
"Bence önce gidip şu koluna baktıralım. Sonra bize detaylıca olanları anlat." diyen Sarp'ı kafamla onayladım.
"Tehdit telefonu eden oydu." diye mırıldandım.
"Onu boşver şimdi. Sen iyisin, değil mi?" diye sorduğunda kafamı "evet" anlamında aşağı yukarı salladım.
Sarp aniden bana sarılınca tebessüm ettim.
"Seni korkuttuğum için üzgünüm." diye fısıldadım.
"Sen iyisin ya, gerisi boş."
Sarp'ın bu dediğine gülümsedim ve Sarp'ın sırtını sıvazlayarak "Hadi gidip işimizi yapalım." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümüne Oyun
ChickLitTek bağlantısı cinayetin sadeliği olan üç cinayeti araştıran polislerimiz dava üzerinde çalışamadan ilginç bir şekilde açığa alınırlar. Cinayetin baş şüphelisinin eski bir tanıdığı olduğunu fark eden baş karakterimiz onun kim olduğunu hatırlamak içi...