Medyadaki Yavuz
"Bunu bilerek yaptın!" diye bağırdım.
Yavuz, "Neyi?" diye sorduğunda "Odama senin yüzünden yetişemedim." dedim.
"Alakası yok. Ben seni burada zorla tutmadım. Hatta sana verdiğim sürede sorumu cevaplandırsaydın rahatlıkla odana gidebilirdin."
Sinirle soludum. "Ya sıra bendeyse? Ne olacak? Odamda değilim diye öldürüleceğim."
"Bugün Aslıhan ölecek."
"Bundan emin olamazsın."
"Aslıhan'ı hedef alan Eyüp ve Aslıhan ne kadar güçlü olsa da Eyüp, Aslıhan'ın işini bitirir."
"Bu kadar şey biliyor olamazsın. Ya yakan söylüyorsun ya da oyunun kurucusu sensin." dedim.
Kafasını geriye atıp alayla güldü. "O küçük beyinleriniz hiç çalışmıyor, değil mi?"
Sakin kalmak için derin bir nefes verdim. "Biliyor musun? Empati, kendimizi başka bir insana açıp onun gerçekleri ve ihtiyaçları ile bağlantı kurabilme yeteneğimiz olurken, küçümseme bunun tam tersidir."
Yavuz kaşlarını çatarak bana bakarken konuşmaya devam ettim.
"Önce bir duvar inşa edersin. Sonra ise başkalarını kötülemek ve küçümsemek için bu duvarın tepesinde dikilirsin. Evet, karşındakinin psikolojisini bozabilirsin ama zamanı geldiğinde sana empati yapacak, sana yardım edecek tek bir insan bile bulamazsın çevrende."
Yavuz hiçbir şey demeden bana doğru bir adım attı. Yerimden kıpırdamadım.
Cüssesi ile beni korkutup kaçırmak istiyorsa yanılıyor. Bunu yapamaz.
Bir adım daha bana doğru geldiğinde aramızda mesafe kalmamıştı.
"Birisinin bana yardım etmesine gerek kalmasın diye ilk geldiğimde sizin gibi aval aval etrafa bakmak yerine görevlilerin kaldığı yeri buldum ve oradaki dosyaların hepsine baktım."
Kaşlarımı çattım, düşünüyordum. Herkesin içinde surat ifadelerimizden kimi kimi hedeflediğini anladığını söylemişti.
Eğer dediği doğruysa herkesin içinde dediği o sözler sadece zeka gösterisiydi. İnsanları korkutmak için yapmıştı. Yapmaya çalıştığı şey gerçekten zekiceydi.
"O zaman kaldıkları yer duvarların içerisinde."
Yavuz hafifçe güldü. "Arada kafanı çalıştırabiliyorsun."
Dediğini umursamadan "Beni kim hedefliyor?" diye sordum.
"İltifat ettik diye mallaşma. Sana bunu tabii ki söylemeyeceğim."
Ofladım ve hiçbir şey demeden koltuğa gidip uzandım.
Yavuz kaşlarını çatarak bana baktığında "Ne var?" diye sordum.
"N'apıyorsun?"
"Gördüğün gibi uyuyacağım. Sabaha kadar seninle uğraşacak halim yok." dedim ve kafamı koyduğum yastığı düzelttim.
Yavuz yatağa otururken "Ya seni öldürürsem?" diye sordu.
"Beni öldürüp dıskalifiye olma ihtimalini göz ardı edemezsin." dedim rahatlıkla.
Gülerek, "Doğru düşünüyorsun." dedi ve yatağa uzandı.
Örtünün üzerine yattığı için "Yatağa girmeyecek misin?" diye sordum.
"Hayır, üstümü örtmeyi sevmiyorum. Niye?"
"O zaman örtünü bana ver."
Yavuz bana döndü ve "Bana emir mi veriyorsun?" diye sordu. Tek kaşını kaldırmıştı.
"Bir mahsuru mu var?" diye sordum ona dönerken.
Ciddi bir ses tonunda "Evet, var." dedi.
"İyi öyleyse bana örtünü ver." dedim. İçten içe sırıtıyordum.
"Emir vermeye devam ediyorsun."
"Farkındayım. Bilerek yapıyorum." dedim gülerek.
Gülmemden dolayı Yavuz net bir ses tonunda, "Örtümü vermeyeceğim." dedi.
"Niye?" diye sordum.
Yavuz pişkin pişkin sırıtarak "Canım istemiyor." dedi. Ormanın içinde yapılan bir binanın içindeydik. İster istemez üşüyordum.
"Hata isteyende." dedim sinirle.
"Bence de." diye bana katıldığında sırıtması devam ediyordu.
Ayaklı lambadere baktım ve "Işığı kapat bari." dedim. Işıkta kolay uyuyamıyordum.
"Ben ışıkta rahat ediyorum." dediğinde ona baktım. Işıktan rahatsız olduğu belliydi. Sırf bana inat olsun diye kendi rahatını da bozmuştu aptal.
"Ne halin varsa gör." dedim ve arkamı döndüm.
Işıktan dolayı uyuyamazken yaklaşık yarım saat sonra ayağa kalktım.
Yavuz da arkasını dönmüş, uyuyordu. Lambaderi kapatacaktım.
Bana bile dönmeden "Aklından bile geçirme." diyen Yavuz'a "Geber." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümüne Oyun
ChickLitTek bağlantısı cinayetin sadeliği olan üç cinayeti araştıran polislerimiz dava üzerinde çalışamadan ilginç bir şekilde açığa alınırlar. Cinayetin baş şüphelisinin eski bir tanıdığı olduğunu fark eden baş karakterimiz onun kim olduğunu hatırlamak içi...