34. Bölüm: Kibrit Gibi Tutuşmak
Medya: Dila ve Berke 🥵😏 Berke nasıl da bakıyor kıza kövdöcdççscödv
+18 sahneler mevcuttur. (Çok +18 valla benden günah gitti ona göre)
İyi okumalar Bücürler 💜💚
***
Hayat çok garipti. Daha birkaç ay öncesine kadar sevilmeyeceğime, birinin beni sevmesini beklemeyeceğime ve en önemlisi birini seveceğime asla ama asla inanmıyor, Deniz'le oturup derin konuşmalar yaparak bunu tümden reddediyordum. Ben bir kere sevmiştim ve onu da çok kötü bir şekilde yaşamıştım. Hep böyle olacağına inanmıştım, birinin beni cidden seveceğine, kolları arasına alıp sarılacağına olan inancım, minik bir kibritle bütün dünyayı aydınlatacağıma inanmak gibi çok gerçek dışıydı.
Canım acımıştı ve bir daha acısın istememiştim. Bu, kendimi koruma yöntemimdi. Eğer çevremdeki herkese gözümü yumup tek odağımı hayallerimdeki aşklara verirsem o karakterlere içimdeki saf duyguları yüklersem bir daha canım yanmaz diye düşünmüştüm çünkü aşk benim için sadece acıyı temsil ediyordu.
Ta ki hayatıma girmiş, daha doğrusu hep hayatımda olmuş ama hiç tanışmaya fırsatımız olmamış yeşil gözlü bir çocuk girene kadar.
Berke Akar.
Bir sonraki büyük hatam olduğuna ve bana acıdan başka bir şey vermeyeceğine inandığım o yeşil gözlü çocuk. Evet, bana acıyı vermişti. Gerçekten canımı yakmıştı ama bir fark vardı, beni yakarken kendisi kül olmuştu.
Sonrasında ise küllerin arasından yeniden doğup bütün acımızı yok ederek saf bir sevgiyle beni sarmıştı.
Evet Berke Akar bana aslında aşkın gerçek acısını göstermişti; kaybetme ihtimalinin acısı... Daha önce aşık olduğumu sanan ben için bu acı sert bir tokadın yüzüme değil de kalbime atılmasıyla eşdeğer olmuştu. Ben hiç aşık olmamıştım ta ki hep hayatımda olan ve olacak Berke'yle gerçek anlamda tanışana kadar...
Bana asla yapmam dediğim şeyleri yaptıracak hatta yaparken de en doğrusunu yaptığımı hissettirecek kadar aşıktım bu adama.
Şimdiyse hayal bile edemeyeceğim bir yerdeydim; evimizde. Daha bomboştu, her konuşmamızda hatta nefes almamızda bile sesimiz yankılanıyordu. Elektriğimiz vardı ama benim akıllı sevgilimin aklı başında olmadığı için ampullerimiz yoktu bu yüzden elektriği pek kullanamıyordum ve karanlıkta duruyorduk. Pastaneden aldığı pastayı, iki plastik tabağa koymuştuk ve plastik çatallarımızla ben tezgaha oturmuş bir şekilde o da hemen dibimde, ayakta yiyorduk.
Zihnimi okuduğuna emindim çünkü pasta tam da aklımdan geçen gibiydi. Çikolatalı ve üzerinde çilek, muz olan güzel mi güzel bir pasta.
"Sen cidden zihnimde mi yaşıyorsun acaba?" Çatalımdaki pastayı yiyip mırıldandığımda bana döndü. Aslında pasta sevmiyordu ama yemesi için onu zorladım çünkü içten içe pasta sevdiğini biliyordum. Günlüğünde pastayı beğendiğini yazmıştı sonuçta.
"Nedenmiş?" Çatalına aldığı pastayı bana doğru uzattığında kaşlarımı kaldırarak ona kısa bir bakış attım ama bu cömert teklifini reddetmeyi istemediğim için uzanıp çataldaki pastayı yedim. Çocuğun rızkına göz koymuş gibi olabilirdim ama o da bana uzatmasaydı canım.
"Çünkü tam da böyle bir pasta istiyordum ve sen sana söylememe rağmen aldın. Doğruyu söyle zihnimi mi okuyorsun?" Merakla yüzünü incelerken dudakları iki yana kıvrıldı ve elindeki çatalı pastanın kenarına bırakıp iki elini de tezgaha yasladı. Yüzlerimiz karşılıklıydı ve beni resmen ablukaya almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşilli
Roman pour AdolescentsRüzgar saçlarında dans ederken gözlerimi onun gözlerinden alamıyordum. Çok garipti, sanki daha az önce ondan nefret ediyormuş gibi hissediyordum ama şu an yeşil gözlerine bakarken nefreti hissetmiyordum. "Neden bana öyle bakıyorsun?" Dudakları arası...