23. Bölüm

832 49 2.1K
                                    

23. Bölüm: Aşk Her Şeyi İyileştirir

Medyadakiler sırasıyla: Dila, Aden, Deniz, Berke, Bartu ve Lara 🥵💜💚

Bir kolaj yapmak bu kadar zor olmamalı deyip kendime kızdıktan sonra sizi bölümle baş başa bırakıyorum. Minik bir ara verdiğim için bölüm çok uzun, ara vererek okumanızı tavsiye ederim.

İyi okumalar Bücürler 💜

***

Eve giden yolda yaptığım tek şey beş dakika içinde küçükken babaannemin zorla yolladığı Kur'an kursundan öğrendiğim bütün duaları avuçlarımı açıp okumaktı. Bizi, daha doğrusu Berke'yi annemin gazabından anca oluşturduğum bu dua kalkanı korurdu. Sanırım babaannem haklıydı, Kur'an kursu hayat kurtarıyordu.

Berke, beş dakikalık kısa yol boyunca ne yaptığımı sorgulasa da duamı unutmamak için ona bir cevap vermemiştim.

Annem, kötü bir kadın sayılmazdı aslında. Tatlı, konuşmayı seven ve insanlarla kolayca anlaşabilen biriydi ama daha önce sevgilimi tanıştırmamıştım. Cem'i saymazsak zaten sevgilim olmamıştı. Ne tepki vereceğini kestiremiyordum. Berke'nin sınırlarını zorlayıp bir şeyler diyecekti, orası netti de Berke ne tepki verecekti hiç kestiremiyorum.

Evin önüne geldiğimizde annem bizi evin içinde, kapı açık bir şekilde bekliyordu. Yol boyunca dua etmeseydim eğer Berke'ye tüyo verebilirdim ama ne yazık ki hakkımı duayla kullanmıştım. Umarım Berke annemin onu denediğini anlardı.

"Hoş geldin çocuğum. Geçin içeri, köşede terlikler var. Montlarınızı, ceketlerinizi bana verin." Annem, emir verir gibi bir sesle bizi içeri aldığında ayakkabılarımı çıkartıp kenarda duran köpekli panduflarımı giydim ve Berke'nin de içeri girmesini bekledim.

"Hoş buldum," dedi Berke ve ceketini çıkartıp annemin gösterdiği yerdeki terlikleri ayağına giydi. Gözlerimiz kesiştiğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmıştım çünkü Berke ve baba terliği çok alakasız iki şeydi. Berke'yi göbekli ve baba terlikli düşünmek işimi hiç kolaylaştırmıyordu.

Ben de çantamı ve montumu çıkartıp Berke'nin ceketini de alarak portmantoya astım. Gazamız mübarek olsundu.

Hep beraber salona geçtiğimizde Berke, annemin gösterdiği tekli koltuğa doğru ilerledi ve oturdu. Annem aramıza dağlar girmesini istiyor gibiydi şu an çünkü bana da kapının kenarındaki tekli koltuğu göstermişti git evden dermiş gibi.

Yine de bir şey demeden oraya birkaç adım attım ama daha popomu koltuğa koyamadan bir ses duydum.

"Çay mı kahve mi istersin?" Annemin sorusu bana değil, koltuğa daha yeni oturmuş Berke'yeydi. Berke'nin yeşil gözleri beni bulduğunda annemi kısaca cevapladı.

"Su alsam yeter."

"Su diye bir seçenek sunmadım, yanlış cevap." Annem kaşlarını kaldırdı ve tekli koltuğa kurulup bakışlarını bana çevirdi. "Kahve yap bize Dila."

Berke'nin dehşete düştüğünü hissettim ama kendi kaşınmıştı. Annem onun her detayına kusur bulup duracak ve kendince bir teste sokacaktı. Sabır testi...

Oturmaktan vazgeçip başımla annemi onayladım ve gözlerimi Berke'nin yeşil gözlerine çevirip birkaç saniye yüzüne baktım. Onu burada annemle yalnız bırakmak ne kadar doğruydu bilmiyordum ama mutfağa götürecek halim yoktu ne yazık ki. Annem zaten beni kovmayı aklına hemen sokmuş olmalıydı da kapının kenarına oturmuştu. Vay be anne, öyle olsun.

Berke'nin bakışlarında gitme dermiş gibi bir ifade vardı ama mecburdum. Üzgünüm be Yeşilli...

Salondan çıkıp mutfağa doğru ilerlerken kaşlarımı çattım. Kahve demişti de nasıl bir kahve istiyordu ki? Türk kahvesi mi düz kahve mi? Ben ne yapacaktım şimdi?

YeşilliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin