44. Bölüm: Barış
Medya: Berke, Dila, Bartu ve Alkın 🥰💜 Berke'nin pembe donunu yok etsem keşke psöxpsödpsöğs
+18 Sahne vardır. İstemeyen geçebilir.
İyi okumalar bücürlerrr 💚💜
***
Annem, kötü bir kadın değildi hatta arkadaşlarımın sevdiği ve iletişime geçmekten hoşlandığı bir kadındı. Tatlı dille konuşur, mavi gözleriyle sana bakar ve ince dudaklarıyla genişçe gülümserdi. Sevimli yüzünün arkasındaki tehlikeli kadını, annem olduğundan tanıyordum. Kimse, annemin içinden tehlikeli bir kadının çıkabileceğini düşünmüyordu çünkü çok masum bakıyor ve hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranıyordu.
Ama dışı her ne kadar masum olsa da içi aşırı tehlikeliydi. Şu an burada, Berke'nin evinde Berke'yle yalnız kalmamam için Bartu'yu kandırıp buraya yollatmıştı. Berke'nin sıkıntıdan alnında birikmiş ter damlalarına bakarken, annemden nefret ettiğini ama bu nefreti Bartu'ya göstereceğini çünkü annemi karşısına almak istemediğini düşünüyordum. Kısa bir bakışla Berke'yi analiz ederken kapının eşiğinden çekilip Bartu'nun yanına ilerledim.
"Seni buraya annem yollamış olabilir mi acaba?"
Bartu, suçlu olduğunu yeterince kanıtlarmışçasına çantasından bir defter daha çıkartıp açtı ve yüzüme bakmadan konuştu. "Bana edebiyat çalıştırman için geldim buraya en birinci kankam. Özlem Teyze neden beni buraya yollasın ki?"
Telaşla defterinin sayfalarını karıştırırken bile yalan söylediği belliydi ama onu anlıyordum. O da annemden korkuyordu ki korkmakta haklıydı. Ben de korkuyordum ama yine de sözünü dinlemiyordum. Bazen...
"Siktirip gider misin yoksa ben mi seni siktirip götüreyim?" Berke, dişlerinin arasından konuşurken epey tehlikeli görünüyordu ama onu aldırmamaya çalışarak Bartu'nun yanına ilerleyip dizlerimin üzerine oturdum. Berke'yi de anlayabiliyordum. Sonuçta zor durumdaydı ve Bartu gittiği gibi üzerime atlamayı düşünüyordu ama Bartu da burada istediğinden durmuyormuş gibi bir hali vardı.
"Gidemem edebiyat çalışmazsak sınıfta kalırım!" Bartu, gözlerini kocaman açıp bana baktı. "Mezun olamazsam kendimi okulun önünde yakarım en birinci kankam. Benim edebiyatta tek bildiğim şey Araba Sevdalı'sı Recaizade Mahmud Ekrem."
"Seni arabaya koy-" Berke'nin küfrünü sansürleyerek boğazımı temizledim ve başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Yeşilli sen bize kahve koysana."
Berke'nin kaşları çatılırken sağ elini çenesine getirip sıvazladı. "Kahve mi?"
Başımla onu onayladığımda yutkunduğunu ve titreyen adem elmasını fark ettim. Gerçekten zor durduğunu alnından süzülen ter damlasından bile anlayabiliyordum. Derin nefes alıp dudaklarını birbirine bastırarak mutfağa doğru ilerledi. Giderken göz temasını hiç kesmemesi ve koyu yeşil gözlerine epey maruz kalmam, kasıklarımın sızlamasına neden olurken aklımdaki düşünceleri yok etmek amacıyla bakışlarımı Bartu'nun çıkarttığı deftere çevirdim.
Düşünme Dila. Berke'nin alnından boynuna akan o ter damlasını düşünme. Titreyen adem elmasını da düşünme ya da dur, boğuk sesini hiç düşünme! Ama düşünmemen gereken en büyük şeyi, pantolonunun önündeki şişliği hiç düşünme.
Evin içi daha önce hiç olmadığı kadar sıcak olurken defteri önüme çekip yazılara baktım ama aklım o kadar farklı bir yerdeydi ki yazılar bambaşka bir alfabeyle yazılmışçasına yabancıydı benim için. Kaşlarım çatılırken odaklanmaya çalıştım ve bunun aslında harf değil de sayılarla dolu olan bir defter olduğunu fark ettim. Eh, en azından okuma yazmayı unutmamıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşilli
Teen FictionRüzgar saçlarında dans ederken gözlerimi onun gözlerinden alamıyordum. Çok garipti, sanki daha az önce ondan nefret ediyormuş gibi hissediyordum ama şu an yeşil gözlerine bakarken nefreti hissetmiyordum. "Neden bana öyle bakıyorsun?" Dudakları arası...