12. Bölüm: Kahvaltı
İyi okumalar 💚💜
***
"Of tamam abartma ya. O kadar da kötü bakmamışımdır." Eve doğru ilerlerken Berke gülüp omuzlarını silkti. Müdürün odasına girdiği ilk dakika ona dik dik baktığımı iddia ediyordu ama abarttığını düşünüyordum çünkü yüzüme bile bakmamıştı. Nasıl olabilir de dik baktığımı görürdü? Hele ki minnoş benim...
"Minik bir şeytan gibiydin. Boynuzlarını görür gibi oldum."
"Ha ha çok komik ya. Neden tanımadığım birine öyle bakayayım ya? Bir de şeytan diyorsun." Montuma iyice sokulup kaldırımın kenarında, düşmeden yürümeye çalıştım. Sokakta tek tük insan olduğu için rahattım bu yüzden küçükken yaptığım gibi düşmeden yürümeye çalışıyordum.
"Yo, hiç de abartmadım. Sanki hayatına girmişim de düzenini bozmuşum gibi dik baktın bana. Alt tarafı amcamın azarını çekmeye girmiştim."
Dengede durabilmek için ellerimi iki yana uzattım ama Berke'nin dediği şeyle kaldırıma bakmayı kesip gözlerimi ona çevirdim. Ellerini deri ceketinin cebine yerleştirmiş, minik bir tebessümle beni izliyordu. Aslında dediği bir bakıma doğru olmuştu ama o zaman hayatıma girdiğini düşünmemiştim. Düzenimi bozabileceğini de hiç düşünmemiştim ama sonuç olarak şu an yan yana yürüyorduk ve her şey alt üst olmuştu. Ve bir daha düzelebilir miydi bilmiyordum.
"Hayat garip. İlk yüz yüze geldiğimiz yer orası değildi ama üç yıl sonra tekrar karşılaştık. Tesadüf olamaz herhalde."
Omuz silkti ve alt dudağını büküp mırıldandı. "Bilmem. Kader falan umurumda değil, ben sonuca bakarım."
Dengemi kuramayıp yola doğru düşecekken hemen kolumdan kavrayıp düşmemi engelledi. Şu an her şey çok garip geliyordu. Bir saat önceye kadar dünyanın en yıkık insanı olma yolunda gidiyorken şu an o halden kurtulmuş ve oyunu kazanmış minik çocuklar gibiydim. Bu da demek oluyordu ki, benim sorunum tek taraflı aşklardaydı. Biri beni sevmediğinde depresyona giriyordum ama şu an yaz gününde gibi hissediyordum.
Kasım ayında yazı hissediyordum.
"Dikkat et." Kolumu bırakıp yürümeye devam ederken ben de peşinden ilerledim ama bu sefer sessizdim. Aslında ona sormak istediğim tonlarca soru vardı ama bu gece yeteri kadar şeyi itiraf etmişti. Berke'yi az çok tanıyordum ve bu itirafın bile onun için ne kadar zor olduğunu görebiliyordum bu yüzden susacaktım.
Telefonumun titrediğini fark edip cebimden çıkarttım ve kimin aradığına baktım. Ege'nin adı ekranın ortasında gözükürken, Berke'nin de bakışları direkt ekrana kaymış ve kaşları saniyesinde çatılmıştı. Ege konusunda onun canını epey sıktığımı biliyordum ama yapacak bir şey yoktu. Bir süre daha canını sıkmak istiyordum çünkü komikti. Ayrıca eğlenceli. Tabii acıyıp kuzenim olduğunu da söyleyebilirdim. Dengesizin teki olduğum için emin değildim valla.
"Efendim?" diyerek telefonu açtığımda uzaktan gelen şarkı sesini duyabiliyordum. Sanırım arkadaşlarıyla bir yere gitmişti. Vay be.
"Yengem seni almamı söylemişti. Kaç gibi alayım?"
Gözlerim saniyesinde Berke'ye kaydı ve onun yüz hatlarını inceledim. İlgilenmiyormuş gibi karşıya bakıyor olsa da bütün odağının telefonda olduğunu anlamamak aptallık olurdu. "Hiç gerek yok çünkü ben çıktım şimdi bir arkadaşımla. Beraber gidiyoruz, eve varında haber veririm sana."
"Bu arkadaş seni ağlatan arkadaş mı?" Ege'nin imalı sorusu karşısında boğazımı temizlemeden edemedim. Neden herkes, her şeyi anlayacak kadar zekiydi ki? Saf ve salak olan tek insan olmak zor oluyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/247616786-288-k188405.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşilli
Novela JuvenilRüzgar saçlarında dans ederken gözlerimi onun gözlerinden alamıyordum. Çok garipti, sanki daha az önce ondan nefret ediyormuş gibi hissediyordum ama şu an yeşil gözlerine bakarken nefreti hissetmiyordum. "Neden bana öyle bakıyorsun?" Dudakları arası...