7. Bölüm

989 63 2.1K
                                        

7. Bölüm: Ece gibi olmak

İyi okumalar 💚💜

***

Şu an dolu olması gereken ama aynı zihnim gibi bomboş olan notlardan çıkıp derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum ve yorganımın altına girip büzüştüm.

Bu hayatta yapmayı belki de en çok sevdiğim şey, kafamın içinde dönüp duran hislerimi başka karakterler adı altında yazmaktı ama şu an o hisler halay çekip başımı ağrıtıyordu resmen. Yazdıklarımı ben beğenmiyordum ki genel olarak yazamıyordum. Sol yanımdaki garip ağırlık yüzünden dengem şaşmıştı sanki. Keşke o ağırlığı söküp almamın bir yolu olsaydı ama sanırım yoktu.

Sol yanımdaki ağırlığın nedenine bakmak için dudaklarımı kemirerek WhatsApp'a girip profil resmini büyülttüm. Ciddi baktığı bir fotoğraf karşıma çıktığında, telefonu fırlatmamak için kendimi zorluyordum çünkü ellerim titriyordu.

Ellerim onu gördüğü an titremeye başlıyordu ve bu artık can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı.

"Neden böyle oldu ki, Yeşilli? Birbirimizden nefret etmiyor muyduk biz en son ya? Ne değişti?" Ekrana doğru mırıldanırken yorganın altında artık nefessiz kaldığımı hissedip başımı yorganın altından çıkardım ve derin bir nefes aldım. Dünyadaki bütün havayı ciğerime alsam yine yetmeyecek gibi bir histi. Ya da ne kadar yemek yersem yiyeyim doymayacakmışım gibi.

"Aşk bu mu şimdi ya? İnanmıyorum ben." Kendi kendime mırıldanıp elimle yüzümü serinletmeye çalıştım ama pek işe yaramadı. Eğer bu aşka hiç hoşuma gitmemişti valla. Hasta gibi hissettiriyordu. Tabii ben kafadan hastaydım ama konumuz bu değildi.

Yorganımın altından telefonumu çıkardığımda tekrar Berke'nin ciddi yüz ifadesiyle karşılaşmam telefonu yatağın diğer ucuna atmama sebep olmuştu. Aniden görmek de kalbime iyi gelmiyordu bence.

"Ay iyi misin canım telefonum?" Korkuyla yatağımın ucuna ilerleyip ekranı yatağa gelen telefonumu kaldırdım ve bir daha Berke'nin ciddi yüzüyle karşılaşıp yine kalp krizi geçirmenin eşiğine geldim.

Ani hareketlerle fotoğraftan çıkmak isterken yapmamam gereken mallıklar adlı listemdeki bilmem kaçıncı mallığım olan görüntülü aramaya basmıştım. YANLIŞLIKLA.

Ekrandaki yazıyı fark edip ağzım beş karış açık bir halde öylece ekrana bakarken içimden bildiğim bütün küfürleri kendime yolluyordum. Umarım alınıyorumdur yoksa bu çok ciddi bir mallık yani.

Aramayı sonlandıracakken Berke'nin yüzü ekranımı kapladığında dudaklarımı birbirine bastırıp kafamda yanan fosforlu yazıyı içimden dillendirdim.

Sıçtım.

Cidden sıçtım ve biraz sonra kesinlikle sıvıyacaktım. Güzel bir yalan bulmam için olayın üzerinden en az on beş saat geçmesi gerekiyordu ve şu an sadece on beş saniye kadarı geçmişti.

Berke'nin dağınık saçı ve yeşil gözleri karanlık olsa da görebiliyordum. Evinde olmalıydı hatta uykudan uyanmış olmalıydı çünkü saat epey geçti ve ben epey maldım. Saatle mallığımın arasında net bir bağ olmasa da dolaylı yolla birçok bağ vardı ama bunu şimdi açıklayamayacaktım çünkü gözleri kısık bakan çocuğa düşmekle meşguldüm.

Pardon, düşmek demek yanlış oldu. Açıklama yapmam gerekiyordu.

"Bir şey mi oldu?" Uykudan yeni uyanmış sesi kulağıma adeta en sevdiğim şarkının en sevdiğim yeri gibi gelirken küçük ekrandan halime bakıp içli bir nefes aldım. Hapı yutmuştum ve tipim kayık bir şekilde ona düşüyordum. Pardon, açıklama yapacaktım.

YeşilliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin