38. Bölüm: İlk Gün
İyi okumalar Bücürler 💜💚
Oruçluysanız sonları iftardan sonra okumanızı tavsiye ederim. Zaten o sahneye gelince anlarsınız :))
***
Hayatımızı hiçbir zaman tamamen mutlu ya da tamamen üzgün geçiremeyecektik. En mutlu günümüzde illa yağmur yağacak, her şey mahvolacak ve derin bir üzüntünün ortasında kalacaktık. Bir daha asla mutlu olamayacağımızı düşündüğümüz o kötü günlerde de bir anda güneş açacak, bahar gelecek ve düştüğümüz yerden ya kendimiz ya da bir el yardımıyla kalkacaktık. Hayat hiçbir zaman tek renk olmamıştı. İyilik ve kötülük birbirine harmanlanmış bir şekildeydi ve ben, biz şu an kötü günlerin eşiğinde bekliyorduk.
Hiçbir zaman son kötü gün olmayacaktı ama en kötüsünü geride bıraktığımızı düşünmek istiyordum. Bunlar sadece mutluluğa ulaşmamızdaki minik acılar olacaktı. Öyle olmasını umuyordum ama yine de canım acıyordu ve bunun nedeni düştüğüm için dizlerimde oluşan yaralar, morluklar değildi. Tamamen ruhsal bir acıydı ama sonucundaki iyi günleri düşünmeye çalışıyordum.
Okulun önüne geldiğimde Berke'nin motorunun kenarda park edilmiş olduğunu görünce dudaklarımda minik bir tebessüm oluşmuştu. Erken gelmezdi ama bugün gelmişti. Bütün kış motoruyla gelememişti ama bahar kendini gösterdiği gibi hemen motorunu kullanmaya başlamıştı.
Kendisini görmemiş olsam bile motorunu gördüğüm an içime bir sıcaklık yayıldı ve az önce içimi titreten düşüncelerimi eritip yok etti.
Derin bir nefes alıp yüzümü buruşturarak okulun bahçesine girdim. Bugün beden eğitimi dersi olduğu için altıma gri bir eşofman giymiştim. Zaten dizlerimde yaralar olduğundan pantolon gibi dar şeyler giymek bana sadece acı getirirdi. Beden eğitimi dersi olmasaydı da eşofmanla gelecektim bu yüzden.
Bahçeyi geçtim ve okulumuza girip ilk olarak kantine ilerledim. Çantamı spor salonuna bırakmak yerine bizimkilerin oturduğu masaya ilerlemek ve biraz olsun onlarla konuşmak, normal şeyler hakkında düşünmek istiyordum.
Dersin başlamasına daha yarım saat kadar bir vakit olsa bile hepsi, bütün kadro buradaydı. Her zaman oturduğumuz, cam kenarındaki bir masaya yayılmışlar ve bir şeyler anlatıp gülüyorlardı. Bartu'nun neşeli sesi kulağıma dolarken bile gülümsemek istiyordum ama dudaklarım iki yana kıvrılamayacak kadar güçsüzdü çünkü masada yan yana iki sandalye boş bırakılmıştı ve bunlar şüphesiz ben ve Berke içindi.
"Oo en birinci kankam sonunda teşrif edebilmiş okula!" Bartu, beni gördüğü an yanındaki boş sandalyeyi çekip bütün dişlerini gösterebilecek kadar geniş bir şekilde güldü. "Orada dikilmeye devam mı edeceksin? Bak sana en güzel yeri tuttum. Değerimi bil."
"Günaydın," dedim neşeden pek uzak bir sesle ve Bartu'nun yanındaki sandalyeye oturup herkese kısaca baktım.
"Günaydın da bu halin ne?" Deniz, anında bir şeylerin bozulmuş olduğunu fark etmişti ve az önce masada var olan neşe yok olup gitmişti. İşte bu yüzden yanlarına gitmekten çekinmiştim ister istemez çünkü herkesin neşesini kaçırıp gününü kötüleştirdiğimi hissediyordum. Belki de Berke bu yüzden şu an burada değildi.
Dudaklarımı ıslattım ve ilginin üzerimde olmasından nefret ederek mırıldandım. "Dün zor ve yorucu bir gündü."
Ne kadarını anlatmam gerektiğini bile bilmiyordum. Şu an Berke'nin yanıma gelip elimi tutmasına gerçekten çok ihtiyacım vardı.
"O zaman konu kesin Berke," dedi Gökdeniz gözlüğünü düzelterek. "Belliydi zaten okula girdiği an bize göz ucuyla bile bakmadı."
Sesli bir nefes alıp konuştum. "Aslında konu Berke'yle tam anlamıyla ilgili değil. Benimle de ilgisi sayılmaz ama ikimizi de dolaylı yoldan etkileyen bir şey. Boş verin ya neşenizi kaçırmaya gerek yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşilli
Teen FictionRüzgar saçlarında dans ederken gözlerimi onun gözlerinden alamıyordum. Çok garipti, sanki daha az önce ondan nefret ediyormuş gibi hissediyordum ama şu an yeşil gözlerine bakarken nefreti hissetmiyordum. "Neden bana öyle bakıyorsun?" Dudakları arası...