50.bölüm

4.5K 319 45
                                    

  Yaşamak...
Neydi bunun tanımı?
Nefes almak mıydı sadece...
Zorluklara karşı pes etmek mi?
Tam her şey bitti derken yeniden başlamak mıydı. Bütün acılara göğüs gelmek miydi.
Kim yaşıyordu bu hayatı peki?
İyiler,kötüler
Zeyginler, fakirler

   Dışarda ki insanlara bakarak, aklından geçen bu sorulara cevap arıyordu Sare. Araba ilerlediği için her sokakta başka insanlar görüyordu ve başka hayatlar. Aslında aradığı cevap bilmediği insanların yaşamı değildi, kendisiydi.
Gülmekten çok göz yaşı biriktiyordu insanlar hayatında. O kadar zorluğa sığan küçük mutluluklara yaşamak diyordu.
Barlas, dalgın bir şekilde yolu izleyen Sare'ye baktı. Yine bir şeyleri sorguladığını yüzünün aldığı şekilden anladı. Her şeyi onunla paylaşmasını istiyordu. Geçmişte ki yaşanmışlıklar içinde yalnız başına kaybolmasını istemiyordu. Bir eliyle direksiyonu tutup gözlerini yoldan ayırmadan elini uzatıp Sare'nin elini avuç içine aldı. Sare, elinin tutulmasıyla daldığı düşüncelerden çıkıp Barlas'a baktı. Zarif elin içinde kaybolan eline bakınca içinin ısındığını hissetti.
" Ne düşüyorsun güzelim."
Barlas, Sare'nin yüzüne kısa bir bakış atıp tekrar yola baktı.
" Yaşamının ne olduğunu düşüyorum. Bazı insanlar sadece nefes alarak varlığını sürdürüyor. Barlas, sen nasıl tanımlarsın bunu."
Barlas, tuttuğu eli öpüp bacağına bıraktı.
"Anı yaşamaktır. Herkes ben yaşıyor muyum? Buna yaşamak mı denir, diye düşünür. Nefes almak için hep bir neden vardır. Hande'yi kaybedince bitti dedim her şey, şimdi sen varsın. Hayat bir sınav Sare'm, kimisi geçer bu sınavı kimisi kalır. Yükümüz ne kadar ağır olsa da devam ediyoruz. "


  Sare, başını koltuğa yaslayarak Barlas'ı izledi. Onun kadar güçlü olsam diye düşündü. Oysa bilmiyordu, karşısında olan adam onu dünyanın en güçlü kadını olarak görüyordu.
" Seninle yaşayalım bu hayatı, istediğimiz gibi anı yaşayarak. Böyle şeyleri düşünme artık. Yaşadın ama bitti. Geçmişten çık artık. Sorgulama, neden deme. Bunların cevabı yok çünkü. Şimdi söz ver bana, ben niye yaşıyorum yada bunlar niye başıma geldi demek yok artık. Ölmek gerçeğe başlangıçtır. Son değil güzelim."
Araba kırmızı ışıkta durunca başını Sare'ye çevirdi Barlas. Anlamasını istiyordu. Ölüm çıkış değildi yada kurtuluş. O kadar zorluğa karşı mücadele etmişse, içine dolan kötü bir his için hayatı sonlandırmak zayıflıktı. Sare'nin bunu fark etmesini istiyordu artık. Biliyordu, ölüme başvurmazdı ama bu düşüncelerden de kurtulmasını istiyordu.
Sare, kendisinden cevap bekleyen gümüş gözlere baktı. Sadece sorgulamıştı yaşamı, ve mutlu yaşamın tam olarak ne olduğunu.
" Söz, bir daha sorgulama yok."
Barlas, Sare'nin yüzünü iki elinin arasına alıp alnını öptü.
Sare, onun kokusunu içine çekip, yüzünü saran elin üstüne kendi elini yasladı.
Bütün olumsuz düşünceleri attı kafasından ve güzel gülümsemesiyle baktı kendisine bakan güzel adama. Onun dokunuşlarını seviyordu. Küçük temasları kalbini ısıtıyordu. En önemlisi de iyileştiriyordu.
Barlas, bu gülümseme için öleceğini bile düşündü. Hızla atan kalbine artık şaşırmıyordu. Bu kadın ruhunun bir parçasıydı.

  Geri kalan yolculuğu sohbet ederek geçirmişlerdi. İkisi de sanki birbirini yıllardır tanıyormuş gibiydi.
Eve ulaştıklarında, Sare hayranlıkla etrafına baktı.
Selçuk Faysal'ın evi çok güzel ve göz alıcıydı.
Barlas, Sare'nin elini tutup yürümeye başlayınca evin dış kapısı açıldı. Tam da beklediği gibi kapıyı açan babasıydı.
Selçuk Faysal, sadece onun babası değildi aynı zamanda en yakın arkadaşı ve destekçisiydi.
Kızının ölümüyle kendini eve kapatmıştı. Taki oğlunun kaza haberine kadar. Bütün sorumluluğu en çokta oğlunu yalnız bıraktığı bir kaç yıl için hep suçluluk duydu Selçuk Faysal.
" Hoşgeldiniz, Sare kızım davetimi kabul etmen beni çok mutlu etti."
Sare, etrafına dolanan kolların ve başına bırakılan öpücükle babasını hatırladı. Oda böyle sıcacıktı ve kocamandı. Belki de gözünde kahraman olan babalar ona bu kadar büyük ve güçlü görünüyordu.
" Hoşbuldum Selçuk bey, sizi görmek çok güzel."
Sare'nin gülümseyen yüzüne bakıp iç çekti adam. Kızı da böyle güzel gülerdi.
" Resmiyeti bırak lütfen, amca demen beni daha çok sevindirir. Hadi içeri girin."
Sare, onaylayan bir baş hareketiyle içeri girdiğinde baba ve oğula baktı.
" Hoşgeldin oğlum, geç kaldın sanki, şu yaşlı adamı bekletmeye utanmıyor musun.? Kime çektin bilmiyorum ki.! "
Oğlunun omuzuna elini atıp bir hazineye bakıyormuş gibi bakıyordu oğluna Selçuk Faysal.
Bu görüntü karşısında Sare, yutkunmak zorunda kaldı. Aralarında olan bağı hissetmemek mümkün değildi.
" Şirkete uğradım baba, o kadar da geç kalmadık aslında, giderek huysuz bir ihtiyara düşüyorsun. Ayrıca, sana çekmişim, bütün özelliklerimi senden almışım Selçuk bey."
Selçuk Faysal, oğlunun omuzuna vurup gururla gülümsedi.
" Diğer yarımsın, oğlumsun. Duydun mu Sare, bana yaşlı dedi."
Sare, onun bu tatlı serzenişiyle kırkırdamasını zor tuttu. Baba oğul dışarda başka, evde başka adamlardı.

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin