'Bir çiçek misali ne ellemeye ne de koparmaya kıyamıyorum
uzaktan seyrediyorum çünkü;
Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.
Ömründe yaşadığın mutluluğu huzuru sana yaşatamamaktan korkuyorum.
Sana kalbimden fazlasını verememekten korkuyorum.
Sonunda sana gözyaşından başka bir şey bırakamamaktan korkuyorum.'
***Her güzel şeyin bir sonu , her acının dayanılmaz olduğu bir an vardır.Yıllardır ağlayarak gösterdiği acısı yeni bir boyut atlamıştı.Artık sadece kendine zarar vermiyor ; başkalarına da zarar veriyordu.En büyük örneği karşısındaydı.
Öfkeye kapılma sebebi sadece istemediği bir şeyi yaptırmaya çalışmaları değildi .Sanki yılların intikamını alır gibi davranmıştı.Doktorun bir suçu var mıydı ?Belki tehdit eder gibi seçenekler sunmasaydı hayır.
Hakkında yeni haberler çıkmışken ve dedesi etrafında dolanırken dershaneye gitmek neyin nesiydi?Tekrar katilin kızı hatta katil laflarına maruz kalırsa bu sefer kendi canını almaz söyleyeni de gözü kapalı öldürürdü.
Öfke denen şeyin ne denli korkutucu olduğunu babası ve ağabeyinde görmüştü.Gözyaşları nasıl ruhunu paramparça ediyorsa öfkende bedenini hatta sevdiklerini yok ederdi.Peki zaten ruhu yaralı bir kız öfkesinden kendini tanınmaz hale getirse ne olurdu ki?Zaten yaralar içerisindeydi.Bedeni yaralanmış çok mu ?Kimse bedenin yarasının, ruhun yarasından daha çok kanadığını söyleyemezdi.Gerçekten acı çeken insanlar bilirdi bu detayı ancak.
Mor odanın onu daha da boğduğunu farketti.Doktor nazlı söylene söylene üzerini siliyordu karşısında.Tolga ise arkasında durmuş şaşkınlıkla olanları izliyordu.İnsanların ondan böyle hareketler beklemediğini biliyordu.Aslına bakarsa kendi de beklemezdi ama yapacak bir şey yoktu.Olan olmuştu.
Peki nazlıdan özür dilemeli miydi ?Pardon diye söze başlardı önce.'Hayatıma burnunu soktuğunuz için öfkelenmem çocukçaydı.Benim hayatım senin hayatın sonuçta değil mi ?'
Kendi kendine gülmeye başladı.Cidden deliliğin sınırına gelmişti.Derin bir nefes aldı.Nazlı güldüğünü fark edip elindeki ıslak mendili bırakmış şaşkınca yüzüne bakıyordu.Gözleri de dolsa aynı bebekti yani.
Ağabeyi bu yaptığını öğrense ne derdi?Yeni yeni düzelmeye başlamış araları iyice bozulurdu herhalde.Sonuçta biricik sevgilisine tabiri caizse saldırmıştı.
"Umay iyi misin tatlım sen ?Neden gülüyorsun üzgün olman gerekirken?"
İlk defa bir seanstan keyif aldığını hissetti.İnsanlar ancak bu dilden anlıyorlardı hem.Belki de artık tepkisi ağlamak yerine bu olmalıydı.
"Ne dershaneye gideceğim ne de hastaneye yatacağım.Ağabeyime iletin doktor Nazlı."
Nazlı ve sekreterin şaşkın bakışları altında odadan çıkmıştı.Tabii Tolga da onunla beraber arkasından geliyordu.Bekleme odasında bekleyen kadın olanları duymuş gibi şaşkınca ona bakıyordu.Yüzünde ayıplayan bir ifade vardı.
Umay kesinlikle doktoruna fırlatmamıştı çayı.O sözleri söyleyen doktor değil ağabeyinin sevgilisiydi.Arada ki küçük çizgiyi cümlesinde saklı küçük tehditi farkettiği an ayaklanmış öyle almıştı bardağı eline.
Dışarı çıkıp direk arabaya bindi.Hava henüz kararmamıştı.Eve gitmek istemediğini fark etti.Tolgaya döndüğünde sıkıntılı bir ifadeyle sigara içiyordu.
"Neden yüzünü asıyorsun?"
Zehirli dumanı dışarı üfleyip kafasını koltuğa gömdü.Bir şeyler düşünüyor gibi bir hali vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANA UNUTMAYI ÖĞRET
Romance"Bir cesedi sırtlamış ufacık bir ruhsun sen."dedi adam geçmişinde yaşamaktan geleceğe bir türlü tutunamayan kıza. Ve kız ekledi ."Çünkü acı hissedilmeyi talep eder." Sonra iki farklı ruh; olacaklardan habersiz,sonsuza dek birbirine kırmızı bir kader...