Eskiden olduğu gibi dünyaya bir pencereye bakmıyordu. Penceresini paramparça etmişti. Her bir cam parçası ellerine batmış, canını yakmıştı ancak bu onu durduramamıştı. Olduğu yerde kalmaya niyetli değildi. O da ilerlemek istiyordu. Dünyayı görmek, tek acı çekenin kendisi olmadığını bilmek istiyordu. Kendi yaralarına dokunamamıştı ama başkalarının yaralarına merhem olmak istiyordu.
"Yine ne düşünüyorsun küçüğüm?"
Sevgilisi önüne gelen saçını kulağının arkasına sıkıştırıp merakla onu izliyordu. Yılın en sıcak zamanlarındam birindelerdi. Üzerinde bol bir tişörtle kot şort vardı. Tolga ise kolsuz bir tişört giymişti. Kadınların aç bakışlarını üzerine itinayla yönlendiriyordu. Son birkaç ayda spor yapmaya başlamıştı. İyice irileşmişti. Yanında zaten küçücük kalıyordu. Sıkıntılı bir nefes aldı.
"Bilmiyorum tolga. Zaman acımasızca geçip gidiyor ama ben hala yerinde sayıyor gibiyim."
Tolga anladığını belli edercesine iç çekip elini omzuna attı. Sahil kenarında yürüyorlardı. En yakın banka oturmak istiyordu. Birlikte yürürüz muhabbeti sadece lafta iyiydi. Spor yapmak ona göre değildi. Tolga bunu anlamış gibi ilk boş banka doğru onu sürükleyip oturdu. Hava neredeyse kararmıştı. Bir grup çimenlere oturmuş gitar çalıp şarkı söylüyor, başka bir kadın köpeğiyle koşuyordu. O ise izliyordu.
Yine.
"Bu normal bir şey küçüğüm. İnsan zaman zaman böyle hisseder."
"Ben normal biri değilim tolga."
Sadece acıdan ibaretim dedi içinden. Sevdikleri olmasa kendini bir uçurumdan yahut bir ilaçla öldürecek kadar çaresiz ama bir o kadar yaşam dolu. Bunun sebebi yanında ki adama duyduğu aşktı.
"Yine kabus gördün değil mi? Ondan böylesin."
Saçını karıştırıp önlerinden kıkırdayarak geçen kızlara ilgisizce baktı. "Ben yokken sürekli kabus görmen bence evlenmemiz için bir işaret yavrum."
Ters ters Tolga'ya baktı. Bazen ciddi mi şaka mı yapıyor anlam veremiyordu. Üzerine yapışan aptal tişörtü de yeterince sinir bozuyordu zaten.
"Bu dahiyane fikri ağabeyime de söyle."
Ters konuşmuştu. Tolga sinirli hallerine bayıldığından göz kırpıp cevap vermeye başlamıştı.
"Patrondan korkmuyorum güzelim. Sadece vücudumda morluk ya da çürük olması pek hoş olmadığından tedbirli davranıyorum. Arada fark var."
Kesin öyledir. Gram inanmamıştı.
"Hiç inandırıcı değilsin de şey bana büfeden su alır mısın? "
Eliyle yanağını gösterdi usulca. Romantik hallerini seviyordu ama bazen aşırı romantik oluşu kendini kötü hissettiriyordu. Umay hiç romantik biri değildi.
"Bir öpücüğe sevdiğin sakızdan da alırım güzellik."
İstemsizce etrafa bakındı. Ne zaman Tolga'ya yaklaşmaya çalışsa ağabeyi bir yerlerden cıkıp yeşil gözlerinden alev çıkartarak ikisini ayırıyordu. Bir on sene ilişkilerini kabul edecek gibi durmuyordu. İnşallah kızı olmazdı. Yoksa çocuğun vay haline.
Bir yanağından öpüp geri çekilmişti ki tolga öbür yanağını da göstermişti. Alt dudağını ısırdı. Biraz yontulmaya ihtiyacı vardı. Diğer yanağına da sulu bir öpücük bırakıp bu sefer cidden geri çekilip kollarını önünde bağlamıştı. Tolga memnun olmuş bir şekilde ayağa kalkmıştı.
Ayağa kalkıp yanından hızla gidişini izledi. Üniversitede ikisini gören birkaç kişinin tolga gibi birinin kendisine nasıl baktığı hakkında hayıflandıklarını duymuştu. Açıkçası umursamamıştı. Güzellik algısı her geçen gün değişiyordu. Umaya göre genel algının pek albenisi yoktu. Neredeyse herkes aynı tipe bürünmüştü. Aynı vücut hatları, aynı yüzler hatta aynı gülüşler. Sadeliğinden hoşlanıyordu. Sadece sevgilisine bulaşan kızlardan hoşlanmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANA UNUTMAYI ÖĞRET
Lãng mạn"Bir cesedi sırtlamış ufacık bir ruhsun sen."dedi adam geçmişinde yaşamaktan geleceğe bir türlü tutunamayan kıza. Ve kız ekledi ."Çünkü acı hissedilmeyi talep eder." Sonra iki farklı ruh; olacaklardan habersiz,sonsuza dek birbirine kırmızı bir kader...