"Sakın beni durdurmaya kalkmayın! Bu it, bugün ölecek!"
Korkudan titreyen vücudum, beni nefessiz bırakan hıçkırıklarla birleştiğinde başımdaki tüm damarlardaki ağrı hat safhaya çıktı ve zihnimde kaymalar olmaya başladı. Bunun sonucunda arkaya doğru dengemi kaybettim fakat Tuğba hemen müdahale edip ,destek vererek sandalyeye oturmamı sağladı.
"Beyza lütfen nefesini toplayıp sakinleşmeye çalış, hiç iyi görünmüyorsun. Sana bir şey olacak diye korkuyorum."
Kalbimi saran kaybetme korkusu tüm vücuduma sirayet etmiş gibiydi ve ben, bu korkuyla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Hissettiğim bu yoğun duygu aciz sesimle beraber "Bb- ben onu da kaybetmekten çok korkuyorum!" cümlesinin ağzımdan çıkmasına sebep oluyordu.
Ağzımdan çıkan cümleyle daha da yoğunlaşan hiçbir ağrıma odaklanmadan kalkmam, Demir'i bir şekilde durdurmam gerektiğini biliyordum. Titreyen bedenimi kontrol altına almaya çalışıp, Tuğba'nın desteğiyle kalkmaya çalıştım. Beni nefessiz bırakan hıçkırıklarım, işimi zorlaştırıyordu. Esma da diğer koluma girince dışarıya doğru ilerledik. Ayaklarımın üzerinde zor duruyor, başımdaki damarları yoğun bir şekilde hissediyordum.
Kapıdan çıktığım zaman gördüğüm manzara Demir'in iddia ettiği karanlık tarafta olduğunun en büyük kanıtı gibiydi. Ferit, Taner ve Musa, Mert'in üzerine çökmüş, defalarca kez yumruklar savuran Demir'i oradan zorla uzaklaştırmak için çaba verirken, Demir bu çabayı; onları hızla savurup, Mert'in yerden kalkmaya çalışan bedenine sert bir tekmeyle tekrar yere sererek görmezden geliyordu.
"Benim karımı kaçıracaksın öyle mi! Benim sevdiğim kadını!"
Mert, Demir'den aldığı darbeleri umursamadığını yerden kalkmaya çalışırken söylediği cümlelerle gözler önüne seriyor, bunu yaparken işaret parmağıyla da beni gösteriyordu.
"Ant olsun ki ben, senin karını değil, kendi kalbimi ait olduğu yere koyacağım ve bunu yaptığımda sen, bizi bulamayacaksın!"
Demir duyduğu cümleyle Mert'in beni gösterdiği sol kolunu tutup sert bir şekilde attığı diz darbesiyle kırarken duyduğum ses daha fazla damarlarımda yanmaya neden olmuştu.
Durmayacaktı, Demir ne olursa olsun onu öldürmeden durmayacak, genç ömrünü parmaklıklar ardında heba edecekti. Demir'in Mert'in boğazına giden eli, oraya öyle büyük bir güç uyguluyordu ki Mert'in vücudu, Demir'in eliyle birlikte yukarıya doğru yükseliyordu. İşte bunu gördüğüm o an, her şeyin bittiğini hissettim ve nereden geldiğini tam olarak bilmediğim genizden akan sıcaklığa, kan kokusu da eşlik etti. Gözlerim yukarıya doğru kaydığı zaman mırıltı şeklinde "Kan akıyor." dedim. Tuğba dikkatle yüzümü incelerken ben artık bedenimin kontrolünü kaybetmiş, öne doğru düşen başıma engel olamamıştım ve genizden akan sıcaklığın burnumla beraber ağzıma doluştuğunu da hissetmiştim.
İşte o an Tuğba'nın panikle attığı çığlığı, vücudumda yolunda gitmeyen şeylerin dışa yansımasını içinde barındırıyordu.
"Ambulans! Birisi ambulansı arasın Beyza'nın burnundan ve ağzından kan geliyor!"
Gözlerim yukarıya kaydığında artık tüm gücümü bitirmiş, yere yığılmıştım. Sadece çığlıklarla ona eşlik eden sesleri duyuyordum.
"Sevgilim yanındayım. Çok kan var. Nasıl oldu bu?"
Demir'in sesiyle beraber gözlerimi aralamaya çalıştım. Burnumdan akan kanları elleriyle temizlemeye çalışıyor, çaresiz bir şekilde benim için çabalıyordu. Ellerine bulaşan kanla beraber mekan, zaman, sesler hızlı bir şekilde değişiyordu ve bu sefer ben, babamın başında çaresizce yüzüne bulaşan kanları ellerimle temizliyordum. Bende büyük yaralara yol açan güne yine savrulurken bu sefer iki değil, üç korkuyu da aynı anda yaşıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HANİFTAM (Dağ Çileğim)
Teen Fiction"Seni öldürürüm Demir! Öldürürüm!" "Tabii ki öldürürsün ama sen beni öldürmek yerine, ailene umut olacaksın ve benimle evleneceksin. " Mideme kramplar giriyor, bildiğin kıvranıyordum. Nefesimi yettiremediğim için bir elimle kapıdan destek alırken...