"Demir sana ne oldu?"
"Bırak şimdi beni, sen kendini nasıl hissediyorsun?"
O konuştuğu sırada gömleğini kenara çekmeye çalıştım ama ellerimi tutarak açmama izin vermedi.
"Şimdi zamanı değil, önceliğimiz senin iyi olman. Hadi üzerini değiştir."
Ellerimi ellerinden çekip, söylediklerini duymamazlıktan geldim ve gömleğini iyice kenara ittim. Göğsünün sağ kısmında ameliyat izi olduğunu görünce elimi oranın üzerine koyup, gözlerimi kapattım.
Demir gittikten bir gün sonra göğsümün sağında hissettiğim acının nedeni parmaklarımın altında dururken gözyaşlarım, o acı çekerken onun yanında olamadığım için akmaya başlamıştı bile.
"Gittikten bir gün sonra Amerika'da saat gece 02:00 gibi oldu ve sen, o yüzden telefonumu açmadın değil mi Demir?"
Gözyaşlarımı silerken "Hani ağlamak yoktu Haniftam, unuttun mu? Bu incilerin aktığı zaman ben çok üzülüyorum ve canım, o zamankinden daha çok yanıyor." dediği sırada gözlerimi açtım.
"Bana merhamet etme Demir, sen orada canınla uğraşırken ben..." yutkundum ve söylediğim cümlenin devamını getiremedim. Hüzünlü bir şekilde yere doğru eğdiğim yüzümden süzülen yaşlar, ıslak elbisemin eteğine doğru süzülürken aklımı kaybedecek gibi hissediyordum. Demir çeneme getirdiği parmaklarıyla yüzüne bakmamı sağladıktan sonra derin bir iç çekerek gözlerimin içine baktı, ardından da sağ gözümden süzülen yaşı öptü. Dudaklarını yanağımda tutmaya devam ederken derin bir nefes alarak tekrar gözlerimin içine baktı.
"Hadi önce üzerini değiştirmen gerekiyor. Zaten tam olarak toparlanamadın, bir de üzerine üşüdüğün için hasta olma."
Elimi tutup, beni yataktan kaldırdı. Ne kadar ısrar etsem de üzerimi değiştirmeden hiçbir şey anlatmayacağını söylediği için sözünü dinledim. Banyodan çıktığımda odada yoktu. Birkaç dakika sonra odaya girip, yanıma geldi ve beni alnımdan öptü.
"Demir ne olur artık anlat."
"En sonunda Mert'in izini buldum Beyza ama ben, bulduğumu sanmışım. O bunların hepsini planlayarak tuzak kurmuş."
"Anlayamıyorum ne tuzağı, ne Mert'i? Hani Mert'le ilgilenmeyecektiniz Demir. Bana söz vermiştin."
Elini ensesine götürüp, yumuşak bir şekilde ovdu. Olaya nereden başlayacağını bilmiyor gibiydi.
"Sana söz verdiğim için işi polisle yürüttüm zaten Beyza ama yanımdaki polisleri, başka yere çektiğinde saklandığı yerden ateş etti." Yüreğimde sayısız orman yanmaya başlarken Demir konuştukça nefes alamadığımı hissediyordum. Bakışlarını yüzümde dolaştırdıktan sonra daha demin düz bir tonda çıkan sesi, bu sefer acı dolu bir şekilde çıkarak soru soruyordu. "En çok ne canımı yaktı biliyor musun?"
Sorduğu soruya zoraki topladığım sesimle "Ne yaktı?" diye soruyla yanıt verdiğimde kaşlarının çatılarak çektiği acıyı hâlâ sindiremediğini çok daha iyi anlıyordum.
"Seni hallettiğimize göre, şimdi sıra karını, senden nefret ettirmekte dediğinde zor aldığım nefesle ona meydan okudum. O biraz sıkar işte, karımla birbirimizi çok seviyoruz dedim ama o, kendinden emin şekilde 'Hiç zor değil. Onu aldattığını düşünmesi senden nefret etmesi için yeterli. Hatta sadece senden nefret etmeyecek, ayrıca seni seçtiği için kendinden de nefret edecek ama sen, bunları göremeyeceksin' dedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HANİFTAM (Dağ Çileğim)
Teen Fiction"Seni öldürürüm Demir! Öldürürüm!" "Tabii ki öldürürsün ama sen beni öldürmek yerine, ailene umut olacaksın ve benimle evleneceksin. " Mideme kramplar giriyor, bildiğin kıvranıyordum. Nefesimi yettiremediğim için bir elimle kapıdan destek alırken...