46🍓 "SAVAŞ"

6.3K 437 966
                                    


"Gel buraya! Kaçabileceğin hiçbir yer yok."

Kolumu tutan sert eli, beni kendine doğru döndürdü. Onun bana dokunduğunu gördüğümde çığlık atarak "Dokunma bana!" diye bağırdım ve yüzüne okkalı bir tokat yapıştırdım. Beni bıraktığında dengemi kuramayınca sırtım sert bir yere çarptı.

"Sen kimsin de sana dokunup, dokunamayacağıma karar veriyorsun! Sen benim malımsın Beyza. Duydun mu beni? SEN SADECE BENİMSİN!"

Evet dedikleri çok doğruydu, karşımdaki adam çok farklı birisiydi. Gözleri sadece karanlık ve çatık kaşlarının yanındaki damarlar korkutucuydu. Sesi hiç duymadığım kadar öfke doluydu. Sözleri ise, zehirli bir ok gibi benim can çekişmem için yüreğime özenle atılıyordu. Tabii o, yüreğimin o gün öldüğünü bilmiyordu.

Tüm acıma inat, yüzüme kondurmayı başardığım histerik bir gülümsemeyle "Ben mi senin malınım! Komik olma, senden kurtulmak için her şeyi yapacağım!" dedim.

Elini omzuma getirip, beni yine arkaya yasladı ve gözlerimin içine bakarken "Merak etme seninle ilgili planlarım var, bu durum çok uzun sürmeyecek. Onlar bittikten sonra seni, ben postalayacağım. Sadece o zamana kadar yanımda Demir'in malı olarak kalacaksın!" dedi.

İnsanın söküp attım dediği kalbinden geriye kalan boşluk tutuşur muydu? Peki duyduklarıyla alev alan bedeniyle en çok karşı tarafı değil de zamanında ona inandığı için kendini yakmak istiyorsa insan, bunun sonucunda nasıl bir adım atmalıydı? Acımasız mı olmalıydı, yoksa dudaklarından kendi sonunu hazırlayan cümleleri mi sıralamalıydı?

"İsmini söylediğin kişi benim için çoktan öldü! İsmini bile anmadığım ölü bir insanın yanında olamam ben."

Sanırım ben artık bu sınavın bitmesini istiyordum. Ölümden korkmuyor, aksine bu yaşamın son bulmasını istiyordum. Çok değil, o hayatıma girmeden önce yaşamaktan lezzet alan ben, şimdi dudaklarımdan dökülen kelimelere bile aldırış etmiyordum.

"Sence de şu karanlık yanınla karşılaşmanın vakti gelmedi mi? Şimdi omzuma koyduğun ellerini boynuma getir ve yaşamıma son ver; çünkü senin gibi iğrenç bir adamın yanında olmaktansa fırsatını bulur bulmaz bunu ben yapacağım."

Sözlerimden sonra gözlerindeki karanlık ifade daha fazla arttı ve çok daha fazla yabancısı olduğum bakışlar yerleşti. Tanımıyordum, bu adamı da bu gözleri de burnuma dolan bu yabancı kokuyu da tanımıyordum. Artık birbirimize öyle çok yabancı gibiydik ki aramızdaki birkaç santimlik boşluğa gezegenleri sığdırabilir, üstüne birkaç ekleme bile yapabilirdik.

Derin nefes alarak yabancısı olduğum gözlerini kapattı. Alnının sağ tarafında kabaran damar ile ellerini omzumdan çekip boğazıma doğru getirdi ama daha dokunmadan bulunduğu yerde öylece durdu. Şu an durması isteyeceğim en son şeydi.

"Yap şunu!"

Gözlerini öfkeyle açıp, gözlerimin içine baktı. Kasılan çenesiyle beraber belirginleşen damarları, kalbi atan her insan için korkutucu görünse de benim için asla korkutucu değildi. Öfkeyle bağırıp yumruk haline getirdiği sol eliyle uzağıma bir tane yumruk attı ve beni sertçe bırakıp arkasını döndü.

Kurtulamayacaktım; bu adamın esareti altından ömrümün sonuna kadar kurtulamayacak, onun yanında günden güne yok olup gidecektim. Günden güne yok olmaktansa biran önce yok olmak isteyen yanımla bakışlarım belindeki silaha gitti ve ben, hiç düşünmeden hareket ederek belinden silahı aldım. Fark ettiği gerçekliğe doğru dönüp baktığı zaman, yüzündeki öfkeli ifade silinerek acı dolu bir gülümseye dönüştü. İstemiyordum! Yüzünü kaplayan bu gülümsemenin orada yer edinmesindense daha deminki karanlık bakışları görmek istiyordum ama yine de bu iki, üç adım geriye doğru atmama ve silahı ona uzatmama engel olmuyordu.

HANİFTAM (Dağ Çileğim)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin