Ağzımı tekrar eliyle kapatırken, bir yandan gömleğinin düğmelerini çözüyordu. Ben gerçekten ölmek için yalvarmak istiyordum ama ağzımı ellerinden bir türlü kurtaramıyordum.
"Şimdi tam anlamıyla, benim olacaksın!"
Dişlerinin arasından zehrini akıtıyordu. Kurtulamayacak, bu yatakta ölmekten bin kat daha beter olacaktım. O halde ölüm gerçekten benim için bir kurtuluş olabilirdi. Gözlerimden yaşlar oluk oluk akarken, ben doğruyla yanlışı ayırt edebilecek bir durumda değildim. Ellerimi burnuma götürerek, aldığım nefesi kestim. Fazlalık hissettiğim bu dünyada daha fazla durmayacak, ben hayattayken bu adamın bana sahip olmasına engel olacaktım.
Ciğerlerim yanmaya başladığı sırada soluk almak için yalvarsamda, ellerim komutumu dinlemeyecek kadar kendisini davasına adamıştı.
Savrulurken gökyüzüne doğru, bin bir emekle büyüttüğüm çiçeklerimi görüyordum. Her birini büyütmek için emekler vermiş, zaman zaman da kendimden fedakarlıkta bulunarak onları beslemiştim. Şimdi ise onları, kibritini kendi çaktığım aleve teslim edecek, hepsinin yok oluşunu gözyaşlarımla izleyecektim.
Annem ve babamı yanımda gözlerindeki yaşlarla, yaktığım kibriti söndürmeye çalışırken görüyordum. Onlar söndürdükçe kibrit kendiliğinden alev alıyor, bu döngüde kayboluyordum. 'Artık istesem de söndürecek nefesim kalmadı' diye kırgınlıkla konuşurken, yanlarından ayrılıp, bin bir emekle büyüttüğüm bahçemi, yakıp kül etmeye gidiyordum. Elimdeki kibriti tüm vaz geçmişliğimle bahçeme doğru atacağım sırada Demir'in nefesiyle çıkan rüzgarda kendimi kaybediyor, sönen kibriti izliyordum.
"Nefes al, nefes al!"
Mekan, zaman, gerçeklik tüm kavramlarım yok olmuştu. Yakmaya çalıştığım bahçemle, yattığım yatak arasında gidip geliyordum. Gözlerimi kapattığım da yakmaya çalıştığım bahçemdeyken, gözlerimi araladığımda Demir'in burnumun üzerine kapattığım elleri, oradan uzaklaştırmaya çalıştığı yatağımda oluyordum.
⏳ 15 gün sonra...
Hayatta kalacak kadar yiyor, tüm gün yatıyordum. Odamdan asla dışarı çıkmıyor, çok sevdiğim kitaplarımı bile elime almıyordum. İşin en üzücü yanı ise artık sadece namaz kılıyor, secdede dua ve şükür etmek yerine, için için ağlıyordum.
Ailemin ve Tuğba'nın telefonlarını asla açmıyor. Onlara sürekli yoğun olduğumla ilgili mesajlar gönderip, geçiştiriyordum.
Kapı açıldığında yine o gelmişti. Arkamı dönüp gözlerimi kapattım. O benim için o günden sonra yok olmuştu. Önüme doğru oturup, titreyen sesiyle, her gün tekrar tekrar duyduğum cümlelerine yine başlamıştı.
"Tek bir kelime konuş, nefretini kus, yine eskisi gibi bağırıp çağır, dik dik konuş benimle ne olursun. Senin bu halini görünce canımdan can gidiyor. Her gün acı çekip, yok oluyorum görmüyor musun? Ben bunların hepsini hak ettim ama sen hak etmiyorsun. İyice zayıflayıp küçüldün, artık gücün kuvvetin bile kalmadı. Ayağa kalkıp, namaz kılmakta zorluk çekiyorsun. Ne olur toparlan artık. Hadi kalk, bugün seni dışarıya çıkarayım. Biraz hava al, koca 15 gün oldu Beyza. Bu yataktan dışarı çıkmayalı, koca bi' 15 gün... "
Asır değildi, sadece 15 gündü! Bu durumda olmam ona uzun gelirken, bana çok kısa geliyordu. Benim gibi konuşmazsa öleceğini sanan biri, 15 gündür konuşmuyor, sesimin nasıl olduğunu bile hatırlamıyordum.
Demir, şirkete zorunlu olmadıkça gitmiyor, her şeyi evden sürdürmeye çalışıyordu. Her gece yastığını alıp soğuk yerde, beni uzun uzun izlerken acı çekerek uykuya dalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HANİFTAM (Dağ Çileğim)
Teen Fiction"Seni öldürürüm Demir! Öldürürüm!" "Tabii ki öldürürsün ama sen beni öldürmek yerine, ailene umut olacaksın ve benimle evleneceksin. " Mideme kramplar giriyor, bildiğin kıvranıyordum. Nefesimi yettiremediğim için bir elimle kapıdan destek alırken...