Bölümün devamı eklenmiştir.
.
.
.
Telefondaki adam ne cevap verdiyse bu, Demir'in elinden telefonu düşürmesine, nefes bile almadan dolan gözleri ile bana bakmasına neden olmuştu.
"İyi görünmüyorsun Demir, o kimdi?"
Demir, Hüseyin ağabeyimin sorusuna cevap vermek yerine elini gömleğinin yakasına götürüp çekiştirmeye başladı. Yaptığı bu hareket herkesin korkuyla telaşlanmasını sağladı. Zaman kaybetmeden ayağa kalkarak Demir'in yanına doğru ilerlemeye başladım. Onu neyin bu hale getirdiğini bilmiyordum ve bilmediğim için de binlerce olasılığı barındıran düşünceler arasında kayboluyordum.
Sonunda adımlarım, gözleri dolu dolu bakan adamın karşısında son buluyordu. Ona neyinin olduğunu sormak için dudaklarımı araladım; fakat Demir, hiçbir şey sormama fırsat vermeden heyecanlı bir şekilde bağırmaya başladı. Bunu beklemediğim için korkudan irkildim ve elimi, çıkacak gibi atan kalbimin üzerine götürdüm.
"Heeyyytttt be! Baba oluyorum, babaaa!"
Demir, söylediği cümleyi algılamama bile izin vermeden bedenimi güçlü kolları tarafından kuşattı. O, arsızlığının iyice suyunu çıkarmış olmalı ki dudaklarını hiç utanmadan yüzümde peş peşe gezdirerek öpüyor, ailem ise bu görsel karşısında söylenmek yerine sevinçle birbirine sarılıyordu. Sanırım herkes Demir'in arsızlıklarına artık alışmış gibi görünüyordu, tabii benim için bu kadar arsızlık hâlâ çok fazlaydı.
"Demir, büyüklerimin yanında gevşek gevşek öpüp durma! Hem ben hamile olmadan sen, nasıl baba oluyorsun?"
Cümlem karşısında Demir'in yüzündeki ifade farklı bir boyut kazanırken sorduğum soruyu yanıtlamak yerine kollarındaki bedenimi indirip elini karnıma götürdü. O, çoğu zaman bana aşk dolu bir ifadeyle bakardı; ama şu an gözlerini ele geçiren duygu dolu bakışlar, çok daha yoğun bir şekilde görünüyordu ve sanki gözlerinin içinde binlerce yıldız barındırıyordu.
"Şimdi sen, burada ikimizin bebeğini mi taşıyorsun?"
Her şey o kadar hızlı oluyordu ki Demir'in söylediği sözleri idrak edemediğim gibi bir de bedenimin tekrar kolları arasında havalandığına şahit oluyordum. Hızlı adımlarla kalabalıktan uzaklaştığımızda ise Yavuz Selim'in arkamızdan bağırdığını duyuyordum.
"Ula kızı nereye götürüyorsun, bir dursaydın da tebrik etseydik!"
"Öncelik babada, o yüzden herkes sırasını beklesin!"
Demir söylediği cümleden sonra mümkünmüş gibi adımlarını daha fazla hızlandırarak merdivenleri ikişer üçer çıktı. Odamızdan içeriye girerken gözlerindeki mutluluğu, yüzünü kaplayan gülümseme ile gözler önüne seriyor, bu da yetmezmiş gibi bunlara birde iç çeken bakışlarını ekleyerek beni yere indiriyordu.
"Minik bir dağ çileği, hayatımı daha fazla ne kadar değiştirebilir?" Sağ avucunu yanağıma koyup baş parmağıyla okşamaya başladığında elinin sıcaklığı her zaman olduğu gibi kararında bir sıcaklıktı ve sadece benim için yaratılmış gibi hissettiriyordu. "Önce aşkın varlığına bile inanmazken aşkından yanmamı sağlayarak beni değiştirdin Beyza ve bunu sadece gülüşüne eşlik eden güzel kahvelerinle yaptın, sonra bıkmadan tatlı tatlı işleyerek beni bambaşka bir adama dönüştürdün. Şimdilerde ise bedeninde taşıdığın parçam ile beni, babalık makamına mı taşıyorsun?"
Demir'in gözlerindeki bakışlarımı şaşkınlık içinde karnıma götürüp sanki bebeği görebilecek mişim gibi aptalca baktım ve ancak söyleneni idrak etmiş olmalıyım ki şaşırmış bir sesle "Demir, ben hamile miyim?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HANİFTAM (Dağ Çileğim)
Teen Fiction"Seni öldürürüm Demir! Öldürürüm!" "Tabii ki öldürürsün ama sen beni öldürmek yerine, ailene umut olacaksın ve benimle evleneceksin. " Mideme kramplar giriyor, bildiğin kıvranıyordum. Nefesimi yettiremediğim için bir elimle kapıdan destek alırken...